Türk halk müziği, sadece sanat değil, aynı zamanda bir toplumun duygu, düşünce, ahlak, cinsiyet anlayışı ve bastırılmış arzularının ifadesi gibi. Türkülerin güftesi değil de bestesi dikkate alınıyor olmalı ki, türkülerin içinde barındırdığı bazı ifadeler ahlaki değerlerle çelişmekte hatta bazıları açıkça müstehcendir, fakat tepki çekmemektedir. Hele düğünlerde kına gecelerinde çalınan ve söylenen müzik sözün ve gözün kolektif pronografisidir. Hiçbir tevil bu pespayeliği meşrulaştıramaz.
Biraz önce youtube'den dinledim: “Kaçındasın Gelin Ümmü Kaçında Vay” gibi türkü sözlerine yakından bakıldığında, “Saraltınlar Delebiyor Saçında vay”, “Gelin Ümmü kaldı çaylar için, gel beri yâr gel beri”, “Sen meni ettin deli, uyku girmez gözüme, seni sevdim seveli” gibi dizelerde dikkat çeken bazı temalar öne çıkmaktadır. Gelin Ümmü figürü, doğrudan evli bir kadını işaret eder. “Gelin” sıfatıyla başkasına ait ama anlatıcı için aşk nesnesidir. "Gel beri" çağrısı ile kadının rızası sorgulanmadan bir duygu ve beden yakınlık arzusu dile getiriliyor. “Sen meni ettin deli” ifadesi aşkın değil, arzu ve ihtirasın yoğunluğunu ortaya koyar.
Ardındaki türkü daha mı azgın daha mı şaşkın bilemiyorum: “Bir elim yâr koynunda, bir elim yuvadadır” ifadesi ne ola ki? Cin çağrışım taşıyan bir mecaz değil mi? “Yar koynu” mahrem bir yer, “yuva” aile anlamını mı taşır. Yani bir yanda gizli ya da açık bir cin ilişki, diğer yanda aile sorumluluğu arasında bölünmüş bir erkek anlatıcı. Bu durum ahlaki ikilik, hatta utanmazlık değilse ne?
Türkülerimizde kadınlarımız genellikle “gelin”, “yar”, “güzel” gibi sıfatlarla tanımlanır ama kendi sesleri yoktur. Güzellikleri, fiziki özellikleri (saç, yanak, kol, bilezik, hatta mahrem yerlere yapılan vurgular) dile getirilir. “Gelin” figürlerine olan aşk, toplumun evlilik dışı arzularını gizli biçimde ifade etme yoludur. Açıkça evli kadınlara ilgi duyulması, bazen “masum aşk” gibi sunulsa da ahlaki sınırların aşılması söz konusudur.
“Koyun”, “koyun altı”, “yastık”, “çifte yatanlar”, “el değmemiş”, “kınalı eller” gibi imgeler, bazen doğrudan cinselliğe metaforik atıflardır. Bu sıfatlandırmalar sözlü kültürün mahremi gizleyerek anlatma geleneği içinde değerlendirile bilir. Ancak bu 'niyeti bozuk güfteleri' masumlaştırmaz.
Türkülerin bu şekilde olması çeşitli sebeplere dayanır. Ama ortada bir gerçek var: Türkülerin çoğu ahlaki temelden yoksundur. Halkın bastırılmış duyguları, bilhassa cinsel arzuları türkülerde yer bulmuş. Bir de şu var: Çoğu türkü erkek anlatıcının gözünden yazılmıştır. Kadının rızası, duygusu, düşüncesi yoktur. Bu da türkülerde kadınları sadecehazzın nesnesine indirger.
Sonuç: Türkülerdeki bazı anlatımlar ahlakî açıdan sorunludur. Evli kadına aşk anlatımı, evlilik kurumunun değersizleştirilmesi ve gizli arzuların meşrulaştırılması anlamına gelir. Müstehcen metaforlar, ahlakla çelişen içerikler ve kadın bedeninin araçsallaştırılması sonucunu doğurur. Kadının pasif temsili ise onun duygu ve beden özneliğinin reddi anlamına gelir. İşin tuhafı, kadınların, şu ünlü kadın derneklerinin, türkülerdeki kadın imajlarına pek bir itirazlarının olmaması.
güzel yazı