Erzurum esnafı, 3 aylık yaz tatilinin ardından öğrencileri bekliyor ve yoğun bir çabayla sezon için hazırlıklar yapıyor. Hazırlık derken, depoda boşalan stokları tamamlama, eleman sıkıntısını giderme, temizlik gibi çalışmalar tatlı koşuşturmaya dönüşüyor. Bu süreçte en önemli sorunlarının da tedarik olduğunu belirtiyorlar.
Görüştüğüm kafe ve lokanta tedarikçileri, Mayıs ayından bu güne kadar üç defa toptan satılan ürünlere zam geldiğini, yaz aylarında fazladan bir ücret yansıtmadıklarını ancak sezonla birlikte zamlı fiyatlarla satış yapacaklarını belirttiler. Tabi toptancıların bazılarının üç aylık süreçte zamlı satış yaptıklarına dair bilgi verenler de oldu. İster üç aylık sezon sonu süreçte, isterse Eylül ayında zam yapılsın, sonuçta bu zamlar kafe ve restoranların menülerine bir şekilde yansıyacaktır. Bu da dışarıda yemek ve tatlı kültürü olan tüketicileri olumsuz etkileyecektir.
Bazı işletmeler ise eleman bulmakta zorlandıklarını bu nedenle üniversite öğrencilerini beklediklerini belirttiler. Her daim belirttiğim gibi bu sıkıntının kendilerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Asgari ücret, haftalık ve resmi tatil izni, sigorta, 8 saat mesai şartları ile Erzurum’da çalışmayan işçi olmaz. Bir işçiyi 10 saat çalıştırıp fazla mesai verilmez, asgari ücretten az verilir, sigorta yapılmaz ise tabi ki eleman bulmakta zorlanılır. Eleman bulunsa dahi iş yerine kendi işi gibi sadık bakmaz ve kaybedilen müşteriden, satılmayan üründen ya da verdiği zarardan daha fazla kayıp yaşanır. Ama nedense bu gerçekler bir türlü idrak edilemiyor.
Bugün bir işletme 25 bin lira aylık, haftalık ve resmi tatil izni, (yoksa mesai ücreti) sigorta, 8 saat çalışma şartları ile ilan verse yüzlerce işsiz müracaat edecek, belki de uzun yıllar o iş yerinde çalışacaktır. Ancak dediğim gibi sadece Erzurum’a özel değil ülke genelinde işçinin maaşından kısmakla kâr edeceğini düşünen bir kültür; ürünü satanın, müşteriye hizmet edenin, mekanı ve malı koruyanın işçi olduğunu hesaba katmadan hakim olmuş durumda...
Uzman Doktor Naci Şen
Kendisiyle 2011 yılında baş ağrısı şikayetiyle muayene için gittiğimde tanışmıştım. O yıllar bilinen ismiyle Sigorta (Palandöken) Hastanesi’nde görev yapıyordu.
İlgisi, samimiyeti, güler yüzü, doktordan ziyade birinci derece akraba gibiydi. Beyin röntgenine bakarken, ceviz gibi beynin var diyerek hastasını gülümsetmesi ise beni çok etkilemişti.
Koridorda sıramı beklerken odadan hastaların mutlu bir tavırla çıkmasını hiç unutamıyorum. Düşününki hastaların mutlu olarak çıktığı bölümün adı, beslenme ya da diyetisyen değil nöroloji hastalıklarıydı.
Bir hastasının velisi ile konuşmamda bana aynen şunları anlatmıştı. Muayeneye için gittiğimde yanımda olan çocuğumun telaşlı ve korkulu bakışlarını fark edip, onunla oyun oynayarak rahatlatmasını bir yerlerde anlatmak istiyordum ki sizinle tanışmak ve konuyu size anlatmak nasip oldu.”
Naci hoca, yıllar önce ağır bir hastalık geçirmesine rağmen mesleğine olan aşkı, emekli olup evinde çocuklarıyla rahat bir hayat sürmesine engel oldu. Çocukla çocuk, gençle genç, yaşlı ile yaşlı olan ve hastalarını bu davranışla muayene eden Nöroloji Doktoru Naci Şen gibi tüm hekimlerin kıymetini bilmeliyiz. Erzurum’un değeri doktorlarımız, medyada görünmedikleri, işlerini şova dönüştürmedikleri, tedavi ettikleri hastaları saymadıkları, birilerine yaranma derdinde olmadıkları için arada bir kendilerini hatırlayarak onurlandırmak gerekir...