Propagandanın yaşı İnsanoğlunun yaşı ile eşittir. Çünkü propagandanın özünde algı vardır. Algı ise psikolojinin alanı ve insanoğlunun doğal bir parçasıdır. İnsanlar algıları üzerinden bir dünya kurdukları için ister istemez birbirlerinden etkilenmeleri kaçınılmaz olmuştur.
Propaganda karşı tarafı bilinçli bir şekilde ikna etme, yönlendirme hatta aldatma sürecidir. Bu ikna sürecinde izahtan ziyade kabul ettirme ön plana çıkmış, toplu iknalar, toplu hareketler, sürü psikolojisi baskın olmuştur. Propaganda yapanlar bireylerle değil topluluklarla ilgilenmiş, sürümden kazanım elde etmeyi amaçlamışlardır.
İnsanlar, zihinlerinde büyüttükleri her durumun, her olayın hatta her şahsın hayranı olurlar. Tersi durumlarda ise ellerinden yeteri kadar veri olmamasına rağmen karşı taraftan nefret ederler. Bu, genel bir kabul olmaktadır. Kabullenilen bir düşünce veya durumun taraftarı olmak normal bir durumdur.
Propagandayı üst gruplar alt gruplara; uyanıklar uyuşuklara yapmaktadır. Kendisini âmir konumunda gören ve kendilerini dünyayı yönetmekle, kitleleri organize etmekle yükümlü hisseden milletler, düşünme ve eleştirme melekesini kazanamamış kitleleri bir komutla gruplar hâlinde yönetebilmektedirler.
Propagandistler habbeyi kubbe, deveyi pire yapmakta mahirdirler. Toplumların algılarını yönetir, sloganla onları yönlendirirler. Toplulukların ben algısını yok eder, onları beceriksiz, iş yapamaz olarak göstermeye çalışırlar. Onları ikna etmek için fazla bir zaman ve enerji harcamak istemezler.
Her döneme uygun yöntemleri kullanır, ilk başlarda doğru söyler, halkın güvenini kazanır, sonra yavaş yavaş beyaz yalanlara başvururlar. En çok indirgemeci yaklaşımı uygular, yüzlerce doğrunun içinden bir eksiği bulur, onu abartır, onun üzerinden bütünü itibarsızlaştırmaya çalışırlar.
Hitler Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin propagandalarına karşılık veremedikleri için yenildiklerini Kavgam adlı eserinde anlatmaktadır. Bu nedenle Hitler kendi döneminde her eve bedelsiz radyo dağıtarak eylemlerinin propagandasını çok iyi yapmış ve Almanları her konuda ikna etmeyi başarmıştır.
Propaganda yapmada en başarılı millet İngilizler olmuştur. Fransızlarla birlikte İstanbul’u beş yıl işgal etmelerine rağmen basın organları ve belirli cemiyetler vasıtası ile halkı bu işgale neredeyse mutlu hâle getirmişlerdi. İstanbul işgal altında iken İstanbullular İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesini protesto etmiş de İstanbul’un işgal edilmesini protesto edecek bütünlüğü yakalayamamışlardır.
Birinci Dünya savaşı yıllarında İngilizler Arap bölgelerinde de broşürler dağıtarak Türklerin Kâbe’yi bombaladığını, Kâbe’nin örtüsünü yaktıklarını, Arapları öldürdüklerini yaymış ve birçok halkı da buna inandırmayı başarmışlardır.
Hâlbuki o dönemlerde Fahrettin Paşa, İngilizler ve Şerif Hüseyin’in askerlerine karşı Medine’yi müdafaa etmiş, Medine’nin İngilizlerin (gâvurların) eline geçmemesi için destansı bir direniş sergiliyordu. Yine birkaç yıl önce II. Abdülhamit Müslümanlar Kâbe’ye rahat ulaşsın diye çok büyük zorluklarla Kâbe demiryolunu inşa etmiş, dahası trenin çıkardığı gürültülü sesin Peygamberimiz ve ashabının ruhunu incitmesin diye rayların üzerine keçe serecek saygıyı göstermişti.
Ortada bu kadar muazzam olgu varken, İngilizler yalanlar ile halkın algısını çok daha farklı noktalara çekmeyi başarmışlardı. İngilizler daha önce de Wambery adlı casuslarını Reşit Paşa ismi ile Osmanlı sarayına paşa etmeyi bile başarmışlardı.
Düşünmeyen, aklını kullanmayan, eleştirmeyen insanları, milletleri Batılılar her dönemde farklı şekillerde yönlendirmede çok başarılı olmuş ve bu yolla varmak istedikleri hedefe çok kolay erişmişlerdir.
Batılılar özne olmayı, proaktif (en önce hareket etmeyi) olmayı, insanları yönlendirmeyi, algı oluşturmayı, üretmeyi kendi zihinsel dünyalarının doğal bir süreci olarak görmüş; diğer milletleri ise piyona, kuklaya dönüştürmüşlerdir.
Bu talihin tersine dönmesi için insanımıza, eğitim sistemimize, siyasetçilerimize çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Doğru bilgiye ulaşan, yorum yapan, uyanık olan, ezberi yoruma dönüştüren, okuyan, araştıran, birey olma becerisi olan nesiller yetiştirmezsek her dönemde farklı şekillerde 15 Temmuzları yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.