“Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.” (Tûr – 45)
Kur’an’ın prensiplerinden biridir ki, eğitimi, nasihati isteyene vermek önceliklidir. Eğitim istemeyen nasihatten kaçan kişi bunu öncelikle cehaletinden yapar. Akıllı bir insan menfaatine olan bir söze kulak verir; cahil ise, alışkanlıklarını değiştirmekte zorlanacağından ve alışkanlıklarını sevdiğinden, onları hedef alan eleştirilere kulak asmaz, hatta kızar. Herkes defalarca tecrübe etmiştir: Sigara içen birisine sigaranın kötülüklerinden söz edildiğinde bundan rahatsız olur. Tüm aşırılıklar da durum benzerdir.
İnsan kadir kıymet bilmelidir diye meşhur bir söz var. Kendi kadrini kıymetini bilmeyen başkasının kadrini kıymetini hiç bilmez. Nefsi ve alışkanlıkları için her hatırı ayakları altına almaktan çekinmez. Kendi kadrini bilen adamdır ki işte o söz de dinler. Nasihat bir kulağından girip ötekinden çıkıp gitmez.
Bir insan kendi kadrini kıymetini bilmezse onun dostluğu da güvenilmezdir. İnsanı Yaratan Allah. Vücut Allah’ın kişideki emaneti. Allah’ın emrettiği gibi yaşamayan ve yaşaması için yapılan telkinlerden de öfkelenen biri, Rabbine karşı saygısızdır. Oysa her insan Allah’a ait. Yaratan, yaşatan O. Bunun şuurunda olan herkes Allah’a şükreder. İbadetler fiili şükürdür.
Cahil ve yobaz adam nefsine uyarak yaşayan adamdır. Cahil ve yobaz kısa ve kısır görüşlüdür. Bakışında derinlik yoktur. Tefekkür edemez. Nasihat dinleyen her insanda ise muhakeme kabiliyeti belli ölçüde gelişir. Anlatırlar: “Sultanın biri bir bilgeye bana nasihat et, demiş. O da önündeki sudan bir yudum almış ve demiş ki, ’Bundan yoksun olsaydın ve susuzluğun artsaydı bunu ne ile satın alırdın?’ Sultan, ‘Mülkümün yarısıyla’ deyince Bilgin, ‘İçseydin ve çıkarman oldukça zor olsaydı bunu ne ile satın alırdın?’ diye ikinci bir soru yöneltmiş. Sultan, ‘Mülkümün yarısıyla” demiş. Bunun üzerine bilgin, ‘Öyleyse bir yudum suya denk olmayan Sultanlığınla övünme, herkesten daha çok Allah’a ibadet et,’ diye nasihatte bulunmuş.
Her peygamber her Allah dostu her vaaz ve nasihat ehli kimse hedef kitleye benzer şeyler söylediler: ‘Allah’tan korkun. Allah’a itaate sımsıkı yapışın. Ne emrediyorsa onu yapın. İyilik edin. Şefkatli davranın. İstişarede bulunun…’
Aslında canlı cansız, yaşayan ölen, herkes ve her varlık bir nasihatçidir. Her gün üç yüz bin civarında insan ölüyor. Ölümden daha büyük nasihatçi ne var? Ölenler nereye gidiyor?!
Surenin 46–49 ayetleri konuyu özetler mahiyettedir:
“O gün planları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da görmezler.
Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.
Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et.
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O’nu tesbih et.”
Sonuç: Nasihat akıl ve fikir demektir. Tutulan nasihat nakit paradan değerlidir. Öğüt dinlemeyen akıl ve fikir mertebesinde değildir. Modern çağ, bu tipi öylesine çoğalttı ki derinliğini Allah bilir. Nasihatin dinlenmediği dinleyenlerce de pek azı tutulan bir zamandayız. Yapacak bir şey yok. İlahi cezaya muhatap olacakları güne kadar, onları kendi hallerine bırakmak, fakat bir kişi bile istekli olsa, nasihati da sürdürmek, İslam’ın emridir.