Fener Rum Patriği’nin ABD gezisi, Trump ile görüşmesi ve ardından Trump’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Ruhban Okulunun açılması için destek talebi üzerine bir zamandır Heybeliada Ruhban Okulu üzerine tartışmalar sürüp gidiyor.
"Heybeliada Rûhbân Okulu konusu, gereksiz yere abartılıyor. Birazda iç politika malzemesi olarak kullanılıyor. Meselenin Türk Devleti açısından ve açılmasının önünde hiçbir engel yok. Açılmasını istemeyen bizzat Patrikhane...
Bilindiği üzere Türkiye'de her şekilde vakıf üniversiteleri ya da yüksekokulları kurulabiliyor. Pek ala Patrikhane içerisinde yer alan Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı ya da başka bir kilise vakfı bünyesinde bu okul, yüksekokul ya da üniversite olarak açılabilir. Türkiye açısından hiçbir yasal engel söz konusu değil.
Zaten 1971 yılına kadar okul açıktı. O dönemde yüksekokulların Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmasına karar verilmişti. MEB'e bağlanmamak için kendileri tarafından Heybeliada Ruhban Okulu kapatıldı.
Tabii olarak, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmak istememelerinin nedenleri de önemli. Çünkü bu durumda Tevhîd-i Tedrîsât Kânûnu'nun muhatabı olacaklar ve okulun başmüdür yardımcısının, Türkçe, târih ve coğrafya öğretmenlerinin Türk ırkından olma zorunluluğu devreye girecek. Ayrıca okulun düzenli olarak bakanlık tarafından denetlenmesi gerekecek. Bunları istemediler.
1981'den beri ise üniversiteler ve yüksekokullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na değil, YÖK'e bağlı. Dolayısıyla okul açılırsa, YÖK'e bağlı olacak. Bunu da istemiyorlar. Çünkü bu durumda diğer ülkelerden gelmek isteyecek Ortodoks öğrencilerin YÖK'e denklik ve geçiş için belge sunması gerekecek. Elbette, bu iş de çözülebilir. Basit bir yönetmelik maddesi ile yurtdışındaki dini eğitim veren okullardan alan okulların denklik belgeleri düzenlenebilir.
Ama bunu da kabul etmiyorlar. Tamamen bağımsız olmak istiyorlar. Türkiye'de var olalım ama hiçbir şekilde hesap vermeden, hiçbir şekilde Türk devletine bağlı olmadan hareket edelim istiyorlar. Bu da okulların açılmasını engelliyor. Yâni tamamen kendileriyle ilgili bir durum.
Kapalı kalmasını isteyenler de kendileri, talep de bulunanlar da kendileri...
Tarihçi Kutlu Altay Kocaova, Lozan Antlaşmasında Patrikhane ile ilgili bir düzenlemenin yer almadığını hatırlatarak “Lozan Barış Antlaşmasında Patrikhâne ile ilgili hiçbir düzenlemenin yer almıyor. Konferans sırasında görüşmelerde de pek yer almadı. Sâdece bir kez Türkiye'den çıkarılması konusunda Doktor Rızâ Nûr, İsmet Paşa ve Ankara'ya sormadan, bir teklifte bulunuyor, o kadar. Tepki büyük olunca da, İsmet Paşa, konuyu açmıyor. Yâni bu konuda bir adım atan da, sâdece Rızâ Nûr'dur.
Cumhûriyet döneminde de bu konuda herhangi bir yasa çıkarılmadı, maalesef. Sâdece İstanbul Valiliği tarafından 6 Aralık 1923 tarihli tezkereyle, 1862 tarihli Rum Patrikliği Nizâmâtı çerçevesinde Patrik seçimlerinin Türkiye vatandaşı olanlar ve seçim sırasında Türkiye'de yaşayanlar arasında yapılması istendi. Bu da hâlen uygulanmaktadır. Ancak meselâ 1948 yılında ABD'de yaşayan, Amerika Metropoliti Athenagoras'ın alelacele Türkiye vatandaşı yapılıp, Patrik seçilmesiyle, Türkiye, fiilen ekümeniklik iddiâsını kabûl etmiş oldu. Maalesef, en gerçekçi ve akılcı çözümü Rızâ Nûr ortaya atmıştı. Aslında o çözüm, İstiklâl Savaşı yıllarında TBMM'nin fikriydi. Ama Lozan Barış Görüşmelerinde geri adım atılmıştı."
Asıl sorun ne o zaman?!
Patrik Bartholomeos, Küreselcilerin elinde çok sayıda oyuncak gibi hareket edip, Ekümeniklik peşinde koşuyor. Rus Kilisesinin kendisine bağlanması, Suriye ve Kudüs Kiliselerininde kendinden sorulmasını istiyor. Oysa Kudüs Metropoliti geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmiş ve Patrik Bartholomeos’un kendilerini de rahatsız eden dolaplarıyla ilgili şikayetlerini iletmişti.
Batı Trakya’da Türklerin seçilmiş Müftüleri Yunan hükümeti tarafından hapse koyulurken, Metropolitin attığı adımların çok cüretkar olduğunu belirtmek gerekiyor. Bilindiği gibi Yunanistan, Türk azınlığın seçtiği Müftüleri kabul etmeyerek çeşitli sindirme ve baskı politikaları yürütmektedir.