Daha önce yazdığım ve Pusula’da yayımlanan yazımda şöyle demiştim: “Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı önemli bir kültür hizmeti sunmaya devam ediyor. Nedir o kültür hizmeti? diye soracak olursanız hemen söyleyelim: Kültür ve medeniyet mirasımızın nadide eserlerini çeviri, çeviri yazı ve tıpkı basım şeklinde neşretmek. Başkanlık bu çok önemli hizmetin yanı sıra mevcut yazma eserleri ayrıntılı olarak kataloglamak ve hasarlı eserleri onararak ilim dünyasının istifasına sunmak gibi görevlerini de bihakkın yürütüyor...
Ve bir eleştiri!
Bu muazzam kültür hadisesi hakkında hangi övücü sözü söylesek yeri var; peki eleştirilecek bazı hususlar yok mu? Var tabi: Arapça ve Farsça eserler tıpkıbasım ve günümüz Türkçesiyle elimize ulaşırken, Osmanlı Türkçesiyle yazılmış eserler sadece Latinize edilip basılıyor. Bu uygulamadan çok geç olmadan vazgeçmek gerekir, çünkü bir avuç uzmanın dışında, geniş kitlenin bu kıymetli eserlerden istifadesi bu usulle engellenmiş oluyor. Herhalde amaç bu değildir!”
Aradan epey zaman geçti. Şeyhler hamamının restore edilip tahsis edilmesiyle ortaya çıkan Erzurum Yazma Eser Kütüphanesi’ne uğradım ve yeni çıkan kitapları aldım. Sorun devam ettiğinden aşağıdaki yazıyı yazdım ve genel müdürlüğe gönderdim:
“Kaynak İsrafı sürüyor!
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı İslam dünyasını çeşitli bilgi alanlarındaki ünlü eserlerini emek yoğun bir gayretle kültür hayatımıza katıyor. Bu kitapların onlarcasını aldım. Fakat yayın mantığından bir şey anlamadım. Arapça kitaplar günümüz Türkçesine çevrilip yayınlanırken Osmanlıca kitaplar sadece latinize ediliyor.
Bu şekilde onlarca belki yüzlerce kitap hazırlanıp bastırıldı. Korkunç bir kaynak israfı. Eski yazı okuyanların bile anlamadığı bu kitaplar niçin basılıyor? Kimse anlamasın diye mi? Uzmanı için akademik çalışma yapanlar için hazırlanıyorsa onlar zaten kendi çabaları hocalarının katkılarıyla bu kitapları okuyup çalışma yapıyorlar. O zaman bu her biri 'seçme' eser olan 'klasiklerimiz' niçin günümüz Türkçesiyle hazırlanmıyor. İbni Sina'nın Avrupa'da da uzun yıllar tip eğitiminde ders kitabı olarak okutulan el-Kânun Fit-tip Tercümesini kurumun Erzurum’daki yayın evine uğrayıp aldım. Baskı, cilt, fiyat on numara, yarar: sıfır; çünkü bir şey anlaşılmıyor... Arapça çevriler anlaşılır bir Türkçe ile sunulurken Osmanlıca metinler anlaşılmaz bir şekilde basılıyor.
Osmanlıca eserler günümüz Türkçesiyle basılmalıdır, gerekli ise birkaç yüz tane de Latinize hâli basılabilir.”
Cevapta müjde var!
Kurumdan yukarıdaki eleştirilerimize oldukça detaylı bir cevap geldi:
“Sayın Talat Uzunyaylalı,
Başkanlığımız yazma eserler üzerine yapılmış çalışmaları günümüz Türkçesiyle ve herkesin anlayabileceği bir dille neşretmeyi hedeflemektedir. Diğer yandan bilhassa akademik ve ilmî çalışmalar yapan araştırmacıların hizmetine sunmak üzere aslî/tâlî kaynak niteliğindeki kimi yazma eserleri, yazıldıkları dönemin dil özelliklerine sadık kalarak ve asıl hüviyetlerini değiştirmeksizin neşretmek de kıymetli bir yayın faaliyeti olarak değerlendirilmektedir. Bu noktada yayımı yapılacak eserin niteliği, onun yayım şeklinde belirleyici rol oynamaktadır.
Tokadî Mustafa Efendi’nin (ö. 1782) Tahbîzu’l-Mathûn isimli el-Kânûn fi’t-Tıb Tercümesi 18. yüzyıl Türkçesiyle hazırlanmış ilmî bir neşriyattır. Ne var ki tıp tarihi sahasına yoğunlaşan tıp/tarih/edebiyat lisanslı araştırmacıların, matbu bir neşriyatı olmadığı için bu eseri yazma nüshasından okumak zorunda kaldıkları, asgari bir Osmanlıca formasyona sahip olsalar da yazma nüshadan okumakta büyük güçlük yaşadıkları bilinmektedir. Zira bu sebeple kitabın çeviri yazı yoluyla neşredilmesi için Başkanlığımıza çok sayıda talep iletilmiş, bu çerçevede akademik/ilmî araştırma yapanlara yönelik bu ihtiyacın karşılanması öncelenerek eser mevcut haliyle latinize edilmiştir. Böylece akademik/ilmi araştırmacıların önünü açmayı hedefleyen bu yayınımızın, ileriki yıllarda eserin günümüz modern Türkçesine de uygun bir neşrinin yapılmasına önayak olacağı değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan yapılan yayımdan istifadeyi artırmak amacıyla külliyatın son cildi olan 6. kitabın 217-628 sayfaları arasında 411 sayfalık bir Tıp Sözlüğüne yer verilmiştir. Çok büyük zahmetlerle hazırlanan bu lügatte Osmanlıca kelimelerin günümüz Türkçesindeki anlamları verilmiş, madde sonlarında tespit edilebilen bitki ve terkiplerin tıp dilindeki Latince karşılıkları da yazılmıştır. Ayrı bir kitap hüviyetinde olan bu bölüm tıp tarihi sahasında çalışanlar için çok önemli bir kaynak değeri taşımaktadır.
Bu çerçevede başvurunuza konu yayın bir kaynak israfı olarak değerlendirilmemektedir. Diğer yandan Başkanlığımızca yayımlanan eserlere, ilgililerin ön incelemelerini mümkün kılmak ve ücretsiz istifadeyi sağlamak amacıyla https://ekitap.yek.gov.tr/ üzerinden çevrim içi erişim mümkündür. Ayrıca Başkanlığımızca yapılan satışlar, okuyucularımıza belirli koşullarda iade olanağı da sunmaktadır. Bu kapsamda satın almayı düşündüğünüz kitapları çevrim içi yoldan ücretsiz inceleyebileceğinizi, satın alma sonrası ise iade edebileceğinizi belirtir, İyi günler dileriz. Çeviri ve Yayım Dairesi Başkanlığı”
Sonuç: Ağlayana mama var!
Yazarımıza ve kuruma teşekkür ederiz.