Nurculuğun Siyasetle Buluşması
Dini, dünyevi, siyasi… İdeolojik önderler, taraftarları tarafından daima tebcil edilmişlerdir.
Mesela Atatürkçüler için Atatürk, Ülkücüler için Alparslan Türkeş, Nurcular için Saidi Nursi, Refahçılar için Erbakan Hoca, solcular için Nazım Hikmet, tarikatlar için şeyh efendiler, normal birer insan olarak asla görülmezler. Siyasi, dini… her önder, takipçisinin gözünde özel bir karakterdir. Kırkıncı Hoca’nın, Saidi Nursi’yi ilk gördüğünde kapıldığı duygu seli ve kullandığı dil, diğer dava önderleri içinde kullanılan absürt ve afaki dilin benzeridir.
-Kırkıncı Bediüzzaman görüşmesi
Kırkıncı’nın sürrealist anlatıma bir örnek olabilecek ifadelerini okuyalım:
“Üstad Hazretlerini ilk gördüğümde sanki aklım başımdan gitti. Celadetinden, heybetinden ve mehabetinden yüzüne bakamadım. Kalbimi ve ruhumu öyle ali bir his kapladı ki, kendimi adeta arş-ı alaya çıkmış zannettim. Öyle bir hale geldim ki, kendimi hakikat sarayında zannettim… O ilerlemiş yaşına rağmen bir delikanlı kadar zindeydi. Kendinde yorgunluktan hiçbir eser görünmüyordu. Rengi hafif pembeydi. Boyu, ortanın üstündeydi. Zarif bir endamı vardı. Başındaki sarık adeta bir saadet tacı, bir marifet sembolüydü…
Üstad deryalar gibi ilmi ve hüsn-i ahlakı ile adeta mücessem bir irfan ve marifet abidesi idi. İlimde, fazilette, takvada, ahlakta, şecaatte, ihlasta, sadakatte ve tevazuda onun emsali ve dengi yoktur…
Onun cemali insanları değil, melekleri bile kendisine hayran, meftun ve mesrur ederdi… Peygamberler müstesna toprak, böyle bir ayağı öpmekle şereflenmiştir…” (Hayatım-Hatıralarım, s 97, 98, 100, 101)
Kırkıncı Hoca’nın, Isparta’nın Barla köyündeki Saidi Nursi’nin kullandığı sıradan bir köy odasındaki minder, yastık, duvar gibi objeleri betimlerken de benzer bir anlatımı tercih ettiğini görüyoruz:
“Burada insanı kendine çeken bir başka hava vardı. Medresenin her taşına sinen bu manevi havayla kendimi adeta bir nuristana girmiş gibi hissettim ve bir vecd içinde sanki kendimden geçtim…” (s, 103)
Kırkıncı Hoca’nın Hayatım-Hatıralarım kitabın, “Üstad’ı Ziyaret / Bediüzzaman’ı nasıl tanıdım?” başlıklı 80-118 arasındaki anlatılar tipik bir lider kültü aktarımıdır ki, ifade ettiğimiz gibi, ideolojik toplumlarda, dini-ladini, fark etmiyor, ardınca gidilen her şahıs ve onun temas ettiği eşyalar dâhil kutsala dönüşmektedir.
Bunun tipik bir örneğini şehrimizde görüyoruz. Atatürk’ün Erzurum’da kaldığı ev, ve henüz kutsal makama dönüştürülmemiş diğer ikametleri, müze evlere dönüştürülerek, içine uyduruk eşyalar konulmakta ve liderle etiketlenerek, bir yönüyle fetiş objesine dönüştürülüyor. Bu hâli tarikat merkezlerinde de görüyoruz. Mesela Adıyaman / Menzil tarikat yerleşkesinde bu tür bir atmosfer, manevi ritüellerin bir parçası olarak sergilenmektedir. Öyle ki şeyhin terliğine canını verebilecek insanlar söz konusudur.
-Siyasete ilk adım
Kitabın 119. Sayfasının bölüm başlığı: “Menderes’e teşekkür mektubu”. Bu bölümden hatıraların sonuna kadar ki anlatıların büyük bölümü Kırkıncı özelinde Nurcu hareketinin siyasi faaliyetlerini de içermektedir.
Bediüzzaman’ın “Eûzü billahi mine'ş-şeytani ve's-siyaset” ilkesi, cemaati, dini hizmette odaklamakken, Kırkıncı örneğinde göreceğimiz gibi, bu önemli ilke, Nur Talebelerince göz ardı edilmiş, sadakatle uyulan bir düstur olmaktan çıkarılmıştır.
Nurculuğun en büyük yayın kuruluşu olan Yeni Asya Gazetesi, -ki, kuruluşu, Ahmet Polat’ın oğlu Mustafa Polat tarafından yani Erzurum Nurcu hareketince gerçekleştirmiştir,- siyasete öyle odaklanmışlardır ki Cumhuriyet Gazetesi’nden daha şiddetli bir tarzda AK Parti Hükümetlerine muhalefet etmektedirler. Risaleler yoluyla dini hizmet ise, artık çok uzak bir geçmişi işaretlemektedir.
-Kırkıncı Nurculuğu siyasete sokuyor
Nasıllığını kendisinden dinleyelim: “1956 yılıydı. O zamanlar sekiz senedir süren Afyon mahkemesi sonuçlanmış, Risale-i Nurlar beraat etmişti. Bunda Menderes'in yardımının olduğunu haber aldık. Ramazan, yaz mevsimine gelmişti.
Müftü Sadık Efendi'nin emriyle Gümrük Cami'nde vaaz veriyordum. Kadir Gecesi'nde camide vaaz ettikten sonra kardeşlerle birlikte çay içmeye gittik. Risale-i Nur'un beraatına vesile olan bir başbakanın bu gayretine bigâne kalamazdım. Birçok insanın ve aydının dünyevî menfaatleri için korkup kaçtıkları ve alakadar olmadıkları bu külliyata, bu seviyede bir insanın her şeyi göze alarak taraftar olması küçümsenemeyecek bir hareketti. Menderes'i bu kahramanca tavrından dolayı tebrik etmeliydik. Çay faslından sonra, "Ben Menderes'e bir teşekkür telgrafı çeksem nasıl olur?" diye sordum. Onlar münasip gördüler. Menderes'e, Meclis Başkanı Refik Koraltan ve Dâhiliye Vekili Namık Gedike şu telgrafı çektim:
‘Sayın Başvekil Adnan Menderes'e, Milletçe gerçekten terakki ve tealinin diyanetle kaim ve meşrut olduğuna inanan iktidarınızın açtığı feyizli ve nurlu yolda, bütün varlığımızla, yanınızda olduğumuzu beyan etmekten büyük inşirah duymaktayız. Değerli hükümetinizin müspet icraatı meyanında bilhassa, şu mübarek Ramazan'da, sizler mazhar olduğunuz İlahi neș’e tecellileriyle son derece mütehassıs iken, münkir ve muhalif çevrelerde ise, dehşet ve hayret verici bir sıkıntı müşahede etmekteyiz. Uzun senelerden beri küfre kundaklık etmiş bu mezkûr çevrelerin bağlı bulundukları menfi kutupları ve nasipsizleri teşhis, tefrik ve tecrit bakımından iktidarınızın isabetli kararlar vermesi bizleri cidden çok mesrur etmiştir.
Münkir ve muhalif cereyanlara karşı kuvvetli bir panzehir olan, geniş ve derin tesirleriyle milletimizi irşad eden muhterem ve faziletli Bediüzzaman’ı Said Nursi'nin eserlerinin devr-i feyzinizde tab' ve neşir imkânına kavuşması bütün beşeriyet için müstesna bir mazhariyet olmuştur. Bilvesile derin bağlılık ve şükran hislerimizle bayram-1 şerifinizi kutlar hürmetler sunarız.
İmzaları mahfuz on bin Erzurumlu namına / Mehmed KIRKINCI”
Eleştiri: Kırkıncı Hoca’nın bu telgrafı ilgi çekecek gazetelere sızdırılacak ve politikacıların dikkatini çekecektir. O, artık, attığı ve nefsine tat verdiği anlaşılan adımla, ölene kadar siyasetin içinde olacaktır.
Kırkıncı’nın siyaseti çok çabuk kavradığının bir göstergesi olan ‘imzaları mahfuz on bin Erzurumlu namına’ cümlesi ki, en masum ifade ile zekâsının ürettiği bir siyasi abartı olarak, onun siyasetteki kişiliğinin ipuçlarını açık edecektir… (devam edecek)