Osmanlı Devleti kurulduğu coğrafya itibarıyla büyük bir medeniyet havzasında yer alıyordu. Ancak çoğu yerde nüfuzu zayıftı. Öyle ki Amerikalı tarihçi Davison bir makalesinde Türkler için "Bu topraklarda pek çok halk vardı. Türkler bunların yarısından biraz daha azdı." ifadesini kullanmıştır. Avrupa gücünün egemen olduğu, milliyetçi duyguların ön plana çıktığı bu dönemde çok uluslu Osmanlı Devleti ayakta kalmaya çalışıyordu. Ayakta kaldığı bu süre zarfında Osmanlı, ömrünü uzatmak adına eğitim alanında yeniliklere gitti. Bu medeniyet havzasında İslam’ın ilk dönemlerinden sonra Selçukludan, Bizans'tan ve sair medeniyetlerden etkilendi. Böylece kendi sentezini oluşturdu. Selçuklular döneminde Nizamülmülk etkisiyle Fatımi Medreselerine karşı kurulan "Nizamiye Medreseleri" Osmanlı'yı etkilemiş olacak ki bu tarzda medreseler Osmanlı'da yaygınlaştı.
Osmanlı'da toprak kayıplarının başlamasıyla birçok alanda bozulmalar meydana gelmiştir. Devletin, insan vücudu gibi bir bütün olduğunu kabul edersek elbette ki bir yerde başlayan bozulma diğer yerlere de sirayet edecektir. Osmanlı'da da aynen böyle olmuştur. Şunu belirtmeliyim ki Osmanlı son dönemlere kadar kendi kendine yetebilen bir devletti. Ama Avrupa ile sınır olması ve aralarında bulunan rekabetle Avrupa'nın Osmanlı'nın önüne geçmesi, Osmanlı'nın zor günler yaşayacağı anlamına geliyordu. Davison'a göre "Osmanlılar için modern dönemde Batı doğal olarak Avrupa'ydı. Batılı devletlerin çoğunda teknoloji ve endüstri hızla gelişmekteydi. Artık Osmanlı'nın bütünlüğü değil, parçalanması meselesi aleni bir konu haline gelecektir. Osmanlı kendi kendine yetebilen bir devlet olsa da karşısında sanayileşmiş ve kapitalist ekonomiye sahip bir Avrupa vardı. Tarım ekonomisine sahip Osmanlı aynı zamanda korumacı bir ekonomiye de sahipti. Halkın ucuz ve kaliteli mala ulaşmasını her devlet gibi istiyordu. Lakin kapitalist bir dünya karşısında Osmanlı'nın düzeni bozuldu. Teknolojiden eğitime çağın gerisinde kaldığı birçok yazar tarafından belirtildi. Elbette bunun böyle olmadığını söyleyenler de vardı. Örneğin Osmanlı, son dönemlerinde musiki de çok iyi sanatçılar yetiştirmiştir. Her alanda gerileme söz konusu değildir. Rodric Devison makalesinde medresenin 16. yüzyılda işlevini yitirdiğinden, birkaç şahsi atılım dışında hoca ve âlim yetiştiremediğinden bahsetmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak Batı'nın eğitiminin alınması söz konusu olmuştur. Davison'un ifadesiyle 18. yüzyılın sonlarına doğru damla damla akmaya başlayan Batılı eğitim 20. yüzyılın başlarında gelişerek bir sel haline dönüştü. Bundan Osmanlı’nın her kesimi etkileniyordu. Mısır ve Balkanlar ise diğer yerlerden daha çok etkileniyordu.
Osmanlı'ya Batılı eğitim 6 yoldan gelmiştir. Bu 6 yoldan birisi Batıyla açık bir iletişim içinde olan Ahmet Vefik Paşa, Ali Paşa, Münif Paşa, Mizancı Murat ve Ziya Gökalp gibi entelektüeller; ikincisi yabancı misyon okulları; üçüncüsü devlet eliyle açılan her kademe sivil okullar; dördüncüsü okumak için yurt dışına giden öğrenciler; beşincisi Müslüman olmayanların kurduğu okulların Müslümanlara kamçılayıcı etkisi ve altıncı olarak Osmanlı Devleti tarafından özel amaçlı olarak kurulan yüksekokullardır.