Bazı günler vardır; sıradan başlar ama kalpte iz bırakarak biter. İşte geçtiğimiz gün Özel Güneş Koleji 5. sınıf öğrencileriyle birlikte yaşadığımız o gün, tam da böyle bir gündü. Çocuk Akademisi çatısı altında yürüttüğümüz yazarlık çalışmalarını bu kez sınıf duvarlarının ötesine taşıyalım dedik. Rotamızı kitapların kalbi, sahafların ruhu olan İkra Kitapevi’ne çevirdik.
Kitabevinin kapısından içeri adım atan her çocuk, kitapların sessiz ama derin çağrısını hemen hissetti. O ahşap raflar, solmuş ama hala umutla okunmayı bekleyen kitaplar, sükûnetin içinde yankılanan sayfa sesleri… Burası, sadece kitap satılan bir yer değil, hayallerin filizlendiği, geçmişle gelecek arasında köprü kurulan bir mekân.
Çocuklar sadece kitaplara değil, dostluğa da açtı yüreğini. Ortaya çıkan manzara, belki de en çok öğretmen yüreğini sevindiren türdendi: Bir tarafta patatesler közde pişiyor, diğer yanda çocuklar ellerinde kitaplarla köşelere çekilmiş, fısıltı sesleriyle hikâyeler kuruyordu. Kitap okumak, burada bir görev değil; bir ihtiyaçtı artık.
Ve en güzel anlardan biri, çocukların yazma cesaretiyle tanıştıkları o anlardı. İçlerinden dökülen kelimelerle minik hikâyeler oluşturdular. Kimi bir düş peşinden gitti, kimi kalbindeki sevinci kağıda aktardı. Her cümle, bir çocuğun iç dünyasından süzülen birer ırmak gibiydi.
Bu etkinlik, bize bir şeyi daha gösterdi: Kitap sevgisi sınıfta öğretilmez, yaşanarak öğrenilir. Bir kitabın kapağını açarken hissedilen heyecanı, eski bir romanın kokusunu, bir sahafın raflarındaki zaman yolculuğunu ancak oraya adım atanlar anlayabilir. Ve çocuklar, işte tam da bunu yaşadılar.
Biliyorum ki yıllar sonra bu çocuklar belki bir doktor, belki bir mühendis, belki bir sanatçı olacak. Ama bir gün yolda bir sahaf görecekler, burnuna eski kitap kokusu gelecek, gözlerinin önüne közde pişmiş o patatesler gelecek. Gülümseyecekler. Ve belki de kendi çocuklarını alıp yine bir sahafa götürecekler.
Çünkü kitaplar sadece okunmaz; yaşanır. Ve bazı günler sadece etkinlik değil, hatıraya dönüşür.