20 Mayıs 1919’da Samsun Raporunu yayınlayan Mustafa Kemal için asıl mücadele başlamış istikamet Havza olmuştur. Samsun’un küçük ilçesi büyük başarının başlangıcı olacak İstanbul hükümeti ve İtilaf Devletleri buradan çıkacak kararlarla ilk şaşkınlıklarını yaşayacaktı. İşgaller artıyor, düşman Mondros ve Wilson ilkelerini bahane ederek Türk milletinin yaşam hakkını elinde almaya devam ediyordu. Mustafa Kemal ise adeta Mehmet Akif’in İstiklal Marşın ’da söylediği gibi şu dizeleri söylüyordu:
“Ben ezelden beri hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.”
İstiklal yolunda her daim önde olan bir millete esaret zincirini takmaya çalışanlar ne büyük bir hata yaptıklarını her geç anlayacaklardır. İşte bu inanç, bu kararlılık, bu adanmışlık olduğu sürece bizi inandığımız yoldan geri döndüremez ve döndüremeyecektir. Halka güvenen ve onlarda ki imanı gören Mustafa Kemal ilk adımını da Havza Genelgesi ile atmıştır. İşgallere karşı halkı uyandırmış, mitingler düzenleme ve telgraflar çekme yoluyla yaptıklarınızın farkındayız ve biz buradayız mesajını verdirtmeye çalışmıştır. Çağrısı hemen karşılık bulmuş 30 Mayıs 1919’da halk yanındayız Paşam, biz buradayız, vatanın savunucusu ve bekçisiyiz mesajını tüm dünyaya haykırmıştır. Mustafa Kemal’in bu çağrısı İstanbul hükümeti ve İtilaf Devletleri nezdinde olumsuz karşılanmış ve Paşa hava değişimi için İstanbul’a çağrılmıştır. Milletle iç içe olmuş hak için halk ile beraber aynı yolda yürümüş, aynı sevdaya sevdalanmış, bayrak ve vatan derdine düşmüş insanları birbirinden ayırmak atomu yeniden parçalara ayırmaktan zordur ve Mustafa Kemal artık millettir, millet ise Mustafa Kemal olmuştur.
Durmanın ve vakit kaybetmenin zamanı değildir ve Mustafa Kemal, Amasya yollarındadır. 22 Haziran 1919 tarihinde vatanın bütünlüğü milleti bağımsızlığı tehlikededir ve milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır derken aynı inançtan söz edilmiştir. Vatan, bayrak, bağımsızlık, özgürlük sıkıntıda ise onu ayağı kaldıracak elbet bir güç vardır ve bu o güçte Mustafa Kemal ve onunla kader birliği yapmış silah arkadaşları ve nasırlı ellerinin sahibi çilekeş Anadolu halkıdır. Vatan Kazım Karabekir, vatan Rauf Orbay, vatan Refet Bele, vatan Mersinli Cemal Paşa ve vatan Ali Fuat Paşadır. Onlar için söz konusu vatan ise gerisi teferruattı ve tüm hayatları boyunca da bu düşünce hep aynı kalmıştır.
Amasya ulusal egemenlik, Amasya bağımsızlığın kazanılmasının yöntemi, gerekçesi ve amacı olurken tüm bağımsızlığı arayan emperyalist devletlerin kapitalist emelleri pençesinde olan sömürge ulusları da etkilemiş ve topyekûn bir istiklal mücadelesi başlamıştır. Bu yüzdendir ki Amasya bir ulusun değil bir insanlığın kurtuluş reçetesidir.
Siz Mezar arkalı Mevlut Ağayı veyahut Zakir Bey’i tanır mısınız? Vatan uğruna en sevdiklerinizi feda eder misiniz? Sizi bilmem ama bu milleti ayakta tutan en önemli unsurdur yaşatmak için ölmeyi tercih edenler. İşte onlardan biridir Mevlut Ağa ve Zakir Bey. Milletine sonsuz güveni olan Mustafa Kemal, 3 Temmuz da Erzurum’dadır. Ilıca civarı geldiğinde dinlenir bölgede ki olaylar hakkında bilgi alır. O an dikkatini uzakta kağnısı ile göç eden bir kafile çeker. Merak eder ve kafile durdurtulur. Kafile başkanı Mevlut Ağadır ve Mustafa Kemal ile aralarında şu konuşma geçer:
-Nerede gelirsin ağa?
-Çukurova
-Hayırdır bu göç niyedir? İş mi bulamadın?
-Hayır, Paşam
-Peki neden?
-Duydum ki birkaç Ermeni, Erzurum bizim demiş, bizden toprak istiyormuş. Hele bir gideyim bakayım kimin toprağını kimden alıyormuş dedim ve yola koyuldum.
İşte bu söz Paşa’yı duygulandırmış ve doğru yolda olduğunu bir kez daha doğrulamıştır. Ya bölgede Ermeni ve Türk nüfusu tespit etmek üzere gelen ABD heyetine şamar gibi bir cevap veren Zakir Bey’i unutmak mümkün müdür? Elbette hayır, biz unutsak tarih unutmaz, tarih unutsa biz unutmayız. Ne dedi peki Zakir Bey ki heyet şaşkın, hakikat ise aşikâr oldu. Diyorsunuz ki Ermeniler bölge de çoktur. Peki, şu uzakta gördüğünüz Kavak ve Gez mezarlıklarını göstererek Türk Mezarlığı, yanı başında ki ise Ermeni maşatlığıdır. Koskoca alanı mezarlık ve küçücük bir maşatlık. Şimdi söyleyin bana Ermeniler çoğunlukta idi iseler mezarlıkları nerededir. Herhalde bizim ölüler kalkıp da onları ölülerini yemediler?
ERZURUM KONGRESİNE GİDEN YOL-2
Bazı sözler vardır ki onun karşısında hiçbir şey duramaz, taht ve taçlar düşer, zafer sadece inananların olur. İşte o inananlar 17 Haziran 1919 da Vilayet Kongresini toplamış şark vilayetleri Ermenistan olamaz diye ilk adımı da atmıştır. Albayrak Gazetesi çoktan çıkmış, halk tıpkı Gâvur boğan da olduğu gibi tıpkı 93 Harbi de Nene Hatun misali süngü elinde ya şehit ya gazi olabilmek için çoktan ant içmişti. Raif Hoca, Kazım Karabekir, Cevat ve Sıtkı Dursunoğlu kardeşler ve Kazım Yurdalan tek yürek tek bilek olmuş ya hep ya hiç, ya özgürlük ya ölüm diyerek ilk adımı atmıştı. Tarih Mustafa Kemal’e gülmüş, Erzurum Kongresi öncesi askerlikten istifa etmiş, sineyi millete dönme kararı almıştır. Kazım Karabekir Paşa kolordum ve ben emrinize amadeyiz paşam deyince hesap yapanlar yeniden hüsrana uğramıştır.
Ulusal sınırlar içerisinde vatan bir bütündür bölünemez, parçalanamaz ve ayrım kabul edilemez diyenler, manda ve himaye kabul edilemez diye haykırmıştır. Ellinin üzerinde delege kongre binasında tek bir ağızdan biz daha ölmedik buradayız demiş, Sivas Kongresinde ise alınan kararları ulusallaştırmıştır. Temsil Heyeti kurulmuş, asırlardan beri ekonomik olarak bizi dışa bağımlı hale getiren kapitülasyonlara atıfta bulunulmuştur. Erzurum, Anadolu’nun ön sözü, kadim şehir yine büyük bir görevi üstlenmiş, ulusal bir çağrıda bulunmuştur. Kuvayı Milliyeyi amil, ulusal iradeyi hâkim kılmak esastır sözü tüm delegeler tarafından kabul edilmiş, zafere giden yolda ışık olmuştur. Bir avuç diye küçümsenen o topluluk yedi düvele karşı durmuş, bayrağı burçlara dikmeyi sonunda başarabilmiştir. İşte bölgesel toplanan kongre, ulusallaşmış ve Misak-i Milliye giden süreçte başlamıştır.