Evi var mıdır kitapların? Yoksa her kitap ayrı bir ev midir? O halde kütüphaneler birer dünya mıdır? Belki de evlerin kitaplara ihtiyacı yoktur, bizlerin kitap dolu evlere ihtiyacı vardır. Çünkü kitap Mehmet Murat İldan ‘a göre “İyi bir kütüphane, evin içindeki dev bir imparatorluktur. “ İki kelimenin birleşmesi sonucu oluşan kütüphane kelimesi, Arapça kitaplar anlamına gelen “kütüb” ve Farsça ev anlamına gelen “hane” sözcüklerinin birleşmesi sonucu oluşmuştur. Tarih boyunca kütüphaneler insanları ilme ve bilgiye teşvik etmesi amacı ile şehrin kalbine inşa edilmiş mimari eserlerdir. Nasıl ki fetihlerden sonra bayındır hale getirilmek amacıyla inşa edilen ilk yapılardan biri kütüphane ise işgallerde de harap edilen ilk yerlerden biri yine kütüphanelerdir. Bu anlamda kütüphanelerin değeri ve önemi büyüktür. Kütüphanesiz bir medeniyet düşünülemez. Tarihe baktığımız zaman ilk medeniyetlerden bu yana kütüphaneler ilmin vazgeçilmez gayesidir. Dünya tarihinin bilinen ilk kütüphanesi olan “Ninova Kütüphanesi” nin tarihi MÖ. 600’lü yıllara dayanmaktadır. Bu kütüphanenin kurucusu olan Asurluların gelmiş geçmiş en güçlü hükümdarı medeniyette siyasi ve askeri başarılarının yanı sıra ilim ve bilgiyle izler bırakmak istemiştir. Bunun için toprakları içerisinde bulunan bütün yazılı tabletleri toplamış ve ortalama 30.000 tabletten oluşan bu kütüphaneyi kurmuştur. Tarihimiz açısından çok önemli olan Gılgamış ve Yaradılış Destanları Ninova kütüphanesinden günümüze ulaşan en önemli eserlerdir. Ayrıca tarihi MÖ. 300’lü yıllarda büyük İskender’in kurduğu ve ismini verdiği İskenderiye şehri dönemin en önemli liman şehirlerinden birisidir. Bu şehir İskenderiye Kütüphanesinin kurulmasıyla beraber bir bilim merkezi haline gelmiştir. İskenderiye Kütüphanesi antik çağın en büyük derlemesine sahip kütüphanesi olmuştu. Yaklaşık olarak 900.000 el yazmasına sahip olduğu belirtilen bu kütüphanede Öklid, Arşimet, Herofilos ve Batlamyus gibi isimler bu kütüphane de çalışmışlar. Her şeyin yanı sıra 600 yıl hüküm sürmüş Osmanlı devletinde de kütüphaneler çok büyük önem arz etmekteydi. Kütüphaneler Osmanlı’da XV. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürmeye başlamıştır. İmparatorluğu’nun sürekli yaşadığı savaşlar ve iç kargaşalar sebebiyle toplumda kütüphanelere karşı ilgi azalmış olsa da, daha sonraki evrelerde tekrar eski seviyesine ulaşmıştır. Öyle ki savaşlarda özellikle kütüphanelerin yıkımına önem verilmiştir ki insanların ilme, bilgiye ulaşması engellensin. Bütün uğraşlara rağmen kütüphane ve kütüphanecilik gelişimini engellenememiştir. Köprülü yazma eser kütüphanesi, atıf efendi yazma kütüphanesi, Topkapı Sarayı kütüphanesi gibi kütüphaneler Osmanlının en önemli kütüphanelerinden bazılarıdır. Tarihin ilk yazılı eserleri olan tabletler kâğıdın gelişimi ile yerini el yazması kitaplara bıraktı. El yazması eserler ve tabletler tarihin ilk kütüphanelerini oluşturmuş olsa da bunlar yazılmaları ve çoğaltılmaları son derece meşakkatli idi. Matbaanın gelişmesi ile baskı kitaplar çoğaltıldı ve kütüphanecilikte yeni bir çağ başlatıldı. Bundan 20 yıl önceki kütüphane anlayışıyla 10 yıl önceki kütüphane anlayışı büyük farklılıklar göstermektedir. Her geçen zaman diliminde kütüphaneler de farklılaşmakta ve sunduğu imkânları çeşitlendirmektedir. Tabletler, el yazmaları ve matbaa derken bilgisayarlar artık kütüphanelerimizin vazgeçilmez birer parçasıdır. Son zamanlarda önem taşıyan Z kütüphaneler kütüphanenin gelişiminin göstergesidir. Bilgiye erişimde fırsat eşitliği, sesli ve elektronik kitaplar, modern ve estetik tasarım, pedagojik uygunluk, taşınabilir raflar, ahşap ve kumaşla kaplanmış duvarlar, okuma zevki uyandıran ortam gibi imkânları bizlere sunmak Z kütüphanenin başlıca amaçları arasındadır. Amaçlarının yanı sıra teknolojinin gelişmesi ile birlikte insanlar sınırsız imkânlara sahipler. Bütün gelişmeler yeterli görülmeyip her geçen gün kütüphane kütüphanecilikte gelişimler sağlamaktadır. Ama hiçbir gelişim ilmin, bilginin ve eski eserlerin önemini azaltmamakla birlikte onlara erişimi kolaylaştırmaktadır. Şevin Niva’ya desteklerinden dolayı teşekkür ederim.