Her meslek kendi içinde zorluklar barındırır. Ne yazık ki çoğu zaman sevdiğin, istediğin ya da hedeflediğin mesleği yapamazsın…
Ancak yaptığın işi sevmek zorundasın.
Bir dönem önce ilkokul çağında hangi çocuğa büyünce ne olacaksın diye sorulsa herkes öğretmen diye cevap verirdi. Çünkü o yaşta ailen dışında ilk karşılaşılan otorite öğretmendi.
Öylesine gözünde büyütürsün ki dünyayı onunla fed edeceğine inanırsın. Çocuk aklında gördüğün o rüya aslında gerçektir. Çünkü öğretmenlik mesleği ulvi bir görevdir. Öğretmen her şeyi bilen, her şeyi doğu yapan, seni hayata hazırlayan en önemli kişidir.
Hayat boyunca sayısız öğretmenin, hocan olur ama sen ilkokul öğretmenini hiç unutmazsın. En azından bizim dönemimiz de böyleydi…
Bugün eğitim sisteminde öğretmenler kendilerine verilen müfredat dışına pek çıkmıyor, çıkamıyor. Veliler öylesine sistemin içindeki öğretmen farklı bir tavır sergilese ya şikayet ediliyor ya da soruşturma geçiriyor. Risk almak istemeyen öğretmenler, öğrencisinde gördüğü eksikliği görmezden gelmek zorunda kalıyor...
Durum böyle olunca olan eğitim sistemimize oluyor.
Uzun yıllardan sonra getirilen sınıfta kalma sistemi bir çok velinin uykularını kaçırıyor. Çünkü çocuğunun eksiğini biliyor.
Bir önceki dönemde öğretmen öğrencinin tüm eksiklerine rağmen öğrenciyi geçirmek zorundaydı, ancak bugün değil. Notları düşük olan öğrenci aynı sınıfı tekrar okuma riski ile karşı karşıya kalacağı için öğretmenin kanaati önem kazandı.
Bence bu 24 Kasım’da Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenlere hediyesidir.
Yeniden öğretmenlerimize güven geldi.
Türk eğitim sisteminin önemli neferleri olan öğretmenlerin sadece 24 Kasım’da hatırlanmasını doğru bulmuyorum.
İyi nesiller iyi öğretmenlerin elinde şekillenir. Öğretmenlik mesleği bizim gibi ülkelerde çok ama çok önemli. Temeli sağlam olmayan hiçbir binanın uzun zaman ayakta kalması düşünülemez.
Eğitimde çağ atlamak, gerçek muasır medeniyete ulaşmak istiyorsak önce eli öpülesi öğretmelerimize çağ atlatmak zorundayız.