Başlıkta ‘Einstein’ın vasiyeti’ deseydim bu, herhalde standart entelektüel seviyenin üzerindeki kimselerin hemen dikkatini çekerdi. Sonra başkalarının dikkatini çekmeyebilirdi…
Ama ben ‘Albert’in kızı’ diyerek -aslında yüzde yüz aynı şeyden söz edeceğim halde- muhtemelen çok daha fazla insanın dikkatini çektim.
Nedenini tam olarak açıklayamasam da şundan eminim: Umum gazete okurları ya da internet gezginleri için ‘Albert’in kızı’ başlığı ‘Einstein’ın vasiyeti’ başlığından çok daha ilgi çekici…
Daha magazinel, daha medyavâri (hoş, sanki biz medyanın dışındaymışız gibi)...
Ama alınmayın, sizi tenzih ediyorum!
‘Keşke epistemolojik kültürümüz ve yaşam algımız çoğu zaman cinsellik veya cinsiyet yörüngelerinde oluşmasaydı!’ diyorum ve Albert’in kızından, geçtiğimiz haftalarda vizyone giren benim muhteşem bulduğum Oppenheimer filmiyle yeniden gündeme gelen Einstein’a ve özellikle de o büyük bilim insanının çok veciz vasiyetine geçiyorum:
★★
1980’lerin sonunda ünlü dâhinin kızı Lieserl, babasının yazdığı 1400 mektubu İsrail’deki bir Yahudi üniversitesine bağışladı. Bir şartı vardı ama:
Ölümünün üzerinden 20 yıl geçene kadar bağışladığı mektuplar hiçbir yerde yayınlanmayacaktı.
Okuyacağınız bu mektup, Albert Einstein’ın kızı Lieserl Einstein’a yazdığı o yüzlerce mektuptan biridir:
"Lieserl, sevgili kızım,
İzafiyet Kuramı’nı açıkladığım zaman çok az kişi beni anladı, şimdi insanlığa ulaşması için yazacaklarım da bu dünyada yanlış anlaşılmaya ve önyargıyla çarpışmaya mahkûm. Biliyorum…
Mektupları gerektiği sürece korumanı istiyorum, ta ki toplum şimdi açıklayacaklarımı kabul edecek düzeye gelene kadar.
Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var…
Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor, evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı.
Bu evrensel güç sevgidir…
Bilim insanları, evren için birleşik bir kuram ararken, görülemeyen en kuvvetli evrensel gücü unuttular.
Sevgi Işıktır, onu alıp verenleri aydınlatan.
Ve sevgi yer çekimidir, çünkü insanların birbirine çekim hissetmelerini sağlar.
Sevgi kuvvettir, çünkü bizdeki en iyiyi çoğaltır ve insanlığın kör bencilliklerinde tükenmemesine izin verir.
Sevgi için yaşarız ve ölürüz.
Sevgi Tanrı’nın sözüdür ve Tanrı da sevginin en yüksek merhalesidir.
İşte bu olağanüstü güç her şeyi açıklar ve yaşama anlam katar. Bu bizim çok uzun süredir göz ardı ettiğimiz bir çelişkidir; çünkü belki insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz.
Sevgiye görünürlük verebilmek için, en ünlü denklemimde basit bir yer değiştirme yaptım. Eğer E=mc2 yerine, dünyayı iyileştirecek olan enerjinin ışık hızının karesiyle çarpılacak sevgiyle sağlanabileceğini kabul edersek, şu sonuca varıyoruz: Sevgi en kuvvetli güçtür, çünkü sınırı yoktur!
İnsanlığın evrendeki bizim düşmanımız haline gelen diğer güçleri kullanmakta ve kontrol etmekte ki başarısızlığından sonra kendimizi başka çeşit bir enerjiyle beslememiz zorunludur.
Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak, eğer hayatta bir anlam bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi tek ve biricik cevaptır…
Belki bir sevgi bombası, gezegenimizi harap eden açgözlülük, nefret ve bencilliği tamamen yok edebilecek kadar güçlü bir cihaz, yapmaya hazır değiliz. Buna rağmen her bireyin enerjisini açığa çıkartmayı bekleyen küçük ama kuvvetli bir jeneratör var. Bu evrensel enerjiyi almayı ve vermeyi öğrendiğimiz zaman sevgili Lieserl, sevginin hepsini yendiğini, her şeyin ötesine geçtiğini doğrulayabileceğiz, çünkü sevgi hayatın en özlü kısmıdır.
Bütün hayatım boyunca kalbimin içinde sana dair sessizce atanları ifade edemediğim için çok derin bir pişmanlık duyuyorum. Belki artık özür dilemek için çok geç, ama zaman göreceli olduğu için sana söylemem gerekiyor:
Seni seviyorum…
Ve nihai cevabı bulduğum için sana teşekkür ediyorum.
Baban
Albert Einstein…”
Meraklısına bir de dipnot:
Albert Einstein’ın soyunu, mesela bugün genlerinin kimlerle devam ettiğini merak ediyorsanız işte size bir referans:
https://www.timetoast.com/timelines/the-children-of-albert-einstein
★★
Einstein’ın tanık olduğu çağdakinden kesinlikle çok daha kötü koşullarda yaşıyoruz!
Belki ilan edilmiş bir dünya savaşı yaşanmıyor bugün; ama korktuğumuz o dünya savaşından daha sinsi ve daha kanıtlanamaz katliamlar, ‘demokrasi götürüyoruz’ diye işgal edilen yerlerde insanlara reva görülen kitlesel kıyımlar, kadim kültürlerin imhası, insanın insana inanılmaz baskısı, hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, bütün bu organize haldeki kötü eylemler için akıl almaz rasyonalizasyonlar, dezenformasyonlar ve baştan ayağa ağır yozlaşma etrafımızda kol geziyor…
Gezegenimiz, tarihte hiç yaşanmamış çapta büyük bir yıkım yaşıyor…
Üstüne bir de henüz biten ve sırada olduğu söylenen küresel salgınlar…
Kısa süre önce ‘100 yıl sonra Dünya tanınmayacak kadar değişmiş olacak’ diyorduk; ama şimdi on yıl sonrasını kestiremiyoruz.
Belki de 5 yıl sonra bile Dünya tanınmayacak kadar değişmiş olacak!
Dünyanın D’sini bilerek büyük yazdım; çünkü gezegendeki değişimi de düşünmenizi istedim. Sadece dünyalıların hayatını değil...
Hâl böyleyken siz de kendi çocuğunuza Einstein’ın kızına yazdığı mektuptakine benzer şeyler söylemek istersiniz belki.
Fakat bilin ki çocuğunuza ‘Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak, eğer hayata gizli bir anlamı arayıp bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi bunun tek ve biricik yoludur’ demeniz yeterli olmaz!
Bu dediğinizi mutlaka davranışa dökmeniz gerek.
Çocuklar, söylediklerinize değil, yaptıklarınıza bakar çünkü.