Son zamanlarda yaşanan sıcak gelişmeler insanlığı ikiye böldü.
Gazze katliamı, Ukrayna’da yaşananlar, Afrika sorunu, Arakan meselesi, Suriye çıkmazı, Irak açmazı ve yüzyılımızda yaşanan tüm insanlık dışı olaylar bu kamplaşmayı netleştirdi.
Beşeriyet safını ayan beyan ortaya koydu.
Bu katliamlara, vahşet çılgınlığına karşı duranlar ve yanında olanlarla sessiz kalanlar.
Kısaca iyi insanlar ve kötü insanlar diye dünya ortasından kırıldı.
Demek isterdim ama gerçek bu değil.
Evet ikiye net bir bölünme var beşeriyet sahasında nefes alanlar için…
İnsanlar ve hayvandan aşağı olanlar.
Hayvanlar demek mümkün değil. Zira bu yapılanları hayvanlar bile yapmaz demek söz israfı. Zaten yapmıyor.
Onlarda avlanma karın doyurmak için gerçekleşiyor.
Yığmak, biriktirmek, kenara atmak, gasp etmek, güç gösterisi yapmak insan görünümlü canavarlara ait bir özellik.
İnsan olabilmek için temel insanlık kuralları çerçevesinde yaşamak gerekir.
Şimdi hemen aklınıza medeniyetin beşiği ingiltere, insanlığın hamisi Amerika filan gelmesin.
Onların koyduğu kurallara göre dünyanın dörtte üçü insan sayılmadığından bu çerçevede korunma hakkına da sahip değil.
Amerika’nın yerlileri süpürüp topraklarına kurulmasından mı bahsetsek…
İri ülkelerin yüzyıllar boyu Afrika’da yürüttükleri sömürgecilikten mi…
Yoksa kölelikten, orantısız güç kullanımından mı?
Neresinden baksanız insanlık tarihi kanlı ve iri bir lekeden ibaret…
Elbette büyük bir bölümü.
O halde çıkış yolu kalmadı mı?
Bu sorunun cevabı kişiliğimize yani yüreğimize dönmekten geçiyor.
İnsanların insanlar için koydukları bütün kurallar, kural koyucuları korur.
O halde herkesin üzerinde bir kudretin koyduğu kurallar hayatın nabzını tutmuyorsa, dünya acı ve sefaletten başka bir şey üretmeyen canilerin hakimiyetinde kalır.
Bugün dünyamız; beşer denilen, görüntüsü insana benzeyen ancak bir kalbi olmadığı ve ne yapacağını nefsine danışan hayvandan aşağı mahlukatlarla dolu.
Bunu değiştirebilir miyiz?
Tabii ki!
Önce kendimizden başlamak şartıyla.
Ha bir de ben etliye sütlüye karışmam işime bakarım diyenler var.
Onlara pasif iyi deniyor.
Netice pasif iyi aktif kötünün ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yapmaz sessiz kalarak.
O zaman onun da safı kendi kabul etmese de bellidir.
En sıcak olayların cereyan ettiği Filistin, büyük yaramız olarak kalbimizi acıtıyor.
Kızılay ve güvendiğimiz yardım kuruluşları aracılığıyla başka bir şey yapamıyorsak evden iki ekmek eksiltip kardeşlerimize gönderelim.
Bu yeter mi? Yetmez elbette ama safımızı belli eder.