Yerel seçim heyecanı alevlenmeye başladı.
Adaylar, başvurularını yapıp ben de varım demek için ortaya çıkıyorlar.
Eskiden olsa gazete ya da yerel de olsa televizyon ekranlarında boy gösteriyorlar diye kuracağımız cümleyi şimdi daha çok sosyal medyada kendilerini gösteriyorlar diye tamamlıyoruz.
Kısacası yeri değişse de gösteriş durumu hep aynı kalıyor.
Adaylarla ilgili henüz isim bazında konuşmak için erken.
Zira bu helva daha çok su kaldırır.
Olaya helva benzetmesi yapmamızın da takdir edersiniz ki insanın kendini göstermesinin tatlılığıyla alakası var.
Herkesin kendine göre projeleri olacaktır.
Proje konusunda mahir olanlar kitapçıklar dolusu, diğerleri de en azından nutuk atarken söyleyecek kadar projeye sahip olmak zorunda olduklarını biliyorlar.
Kısacası her işin olduğu gibi bu işin de bir raconu var!
Tamam da, insanı işinden, dükkanından, devlette çalıştığı makamından kaldırıp ne kadar su kaldıracağı belli olmayan bu helvanın iştahıyla sokağa atan ne?
Çalışma azmi…
Hizmet aşkı…
Hükmetme şehveti…
Kar kokusu. Yanlış anlaşılmasın yağan kar değil a’nın üzerinde şapka olan kar.
Elbette bütün cümleler şehre olan borç vurgusuyla başlayacak, hiç şüphesiz aklın bir tarafında bu da vardır. Ancak insan -burada insandan kastımız aday adaylığını açıklayanlar ve açıklayacak olanlar- hepsi ya da en azından en yüksek seviyede olan duygum bu mu diye sormalıdır.
Bu soruyu kalabalıklarda sorduğunuzda alacağınız cevap malum da insan -insan derken beşerden değil, kalbi olandan söz ediyorum.- tek başına kaldığında aynı cevabı aynı inançla verebiliyor mu, en önemli kriter bu.
Veremiyorsa önünde iki yol var.
İlki efendi gibi kenara çekilip, başkalarından değil kendi vicdanından özür dileyerek, hakikatin peşinde hayatını hesap verebilir bir hale getirmeye çalışmaktır. Bu elbette hiç bu işlere bulaşmamaktan bile üstün bir meziyettir. İnsanın kendini bilme yolculuğunu başlatmasından daha kıymetli ne olabilir?
Şu hesap verilebilir olma meselesinin de uzun bir müddet toprak altında yatıp, testiyi çürüttükten sonra olan, hakiki mahkemede olduğunu açıklamak gerekir mi bilemedim?
İkincisi, vicdanına bir tokat atıp, kes sesini diye nefsine hoyrat bir çığlık attırarak onu bastırmaktır. İş bu noktaya geldikten sonra artık sonuç almak için yapılacakların sonu gelmez.
İnsan pazarında kendisini vitrine koyan satıcıdan daha ihtiraslısı olur mu? Sanmam!
Burada eee yani diye bir ses duyar gibi oldum.
Peki kısa keseyim.
Bu seçimlerde bari meseleyi partizanlıktan, akrabalıktan, çıkar ilişkisinden ayırıp, insan seçmeyi başarmalıyız.
Başaramazsak ne olur?
Bunun cevabını zaten pek çok sahada canlı canlı yaşamıyor muyuz?
O halde bu sorunun cevabını vermek için her insanın kendi vicdanı yeter diyerek sizi adayların yakın zamanda artacak propaganda bombardımanıyla baş başa bırakayım.
Hayırlısı olur inşallah.