Sokakta yürüyorum.
Çiçekler başlarını güneşe dikmiş, görüyorum.
‘Ay aydınlık’ bir bahar gelmiş memleketime, çocuklar soğuk ellerini eldivenlerin umuduna bırakmaktan vazgeçmiş, tepe üstlerinde beyaz yerini toprağın karasına terk ediyor, güneş dalga dalga yayılmak telaşıyla, Palandöken’in engin yamaçlarıyla cilveleşiyor.
Ben sokakta; elleri buz, saçları kır, başı yerde, su birikintilerinde boğulmak korkusuyla yürüyorum.
Yoksun; bütün korkular benimle!
Bahar geldi diyorlar, içine bir sıcaklık gelmedikten sonra insanın, nerden bilsin geldiğini baharın.
Bahar gelse, seni yanında getirmez miydi sevgili!
Dağlara doğru yürüyorum, güneş vuruyor kederlerime, en karanlık acılarım meydana çıkacak diye korkuyorum.
Sen severdin heybetli Palandöken’i, gül cemaline güneş vurmaya görsün, şımarık bir çocuk gibi gülerdin.
Gülüşün bütün felaketlere derman.
Papatyaların arasında bir banka, ‘kalp içinde ismini kazımış sevgililerin mahremiyetine dokunmadan’ ilişiyorum.
Ben bir çınar ağacının gövdesinde ölümsüzleşsin ismimiz istemiştim de, sen razı gelmemiştin.
Keşke diye içimden inliyorum, ‘acısına katlanıp, aşkımızı yüreğinde saklayan bir çınarımız olsaydı!’
Kim bilir, yokluğun bu kadar ıssızlaştırmazdı belki.
Senin sıska vücuduna yakışmayacak kadar kocaman acıktığımızda, ilk aklımıza gelen yere gidiyorum.
En sevdiğin masada, gelmesine sabırsızlandığın her şeyi istiyorum.
Hepsi geliyor, ben de telaştan eser yok.
Sabırsızca beklemenin, acıkmayla alâkası olmadığını anlıyorum.
Sokakta, cıvıltıları arşa yükselen kuşların arasından, senin sevdiğin mekânların önünden geçerek yürüyorum.
Bilye oynayan, topaç çeviren çocukların yüzünden doğaya akan sevinç gözlerimi alıyor.
Gülen çocuk yüzlerine bakıp, cebimdeki leblebi tozu paketlerini onlara uzatmayı beceremiyorum.
İçimde sesin, ‘sevinç paylaşıldıkça büyür’ diye bağırıyor.
Yoksun!
Paylaşacak çokça acım var.
Sevinç kırıntılarını, çocuklara dağıtamadığım leblebi tozlarının arasına karıştırdığıma hayıflanıyorum.
Yoksun, her şeyi elime yüzüme bulaştırıyorum.
Nevruzmuş, takvime göre bahar geldi diyorlar.
Palandöken’de karları eriten güneşe bakarsan, doğru.
Dört yapraklı yoncayı arayan âşıklara kanarsan, doğru.
Tebessüme inat kahkahalar çınlatan çocukları dinlersen, doğru.
Mahalledeki dondurmacıdan yayılan telaşa kendini kaptırırsan, doğru.
Bana sorarsan yanlış!
Gittiğinde kıştı, baharda döner diye avuttu arkadaşlar.
Bak bahar geldi diyorlar, kışı ateşe verip, bahara kavuşmak sevinciyle üzerinden atlıyorlar.
Bahar geldi memlekete diye şiirler okuyorlar.
Dönmezsen şaire inat, kış baharı yenmez mi?
Usulca eve giriyorum.
Kapıda beni karşılayan ürpertici yalnızlık, baharın sen olmadan gelmeyeceğini müjdeliyor.
Seviniyorum.
Baharda döneceğin söyleniyor ya, dönene kadar güneşe gözlerimi yumup, kışı evden çıkarmamaya ant içiyorum.