“Türkiye nüfus meselesinde bir kâbusa doğru gidiyor. Nüfus artış hızımız durma noktasına geldi. Şu anda Türkiye'nin en önemli sorunu nüfustur. Böyle giderse Türkiye ne olur? Ben açık ve net söyleyeyim; Anadolu'da yaşlı bir Türk nüfusu olur. Tarım başta olmak üzere hiçbir alanda çalışacak işgücü üretemeyiz. Kendisini toparlayamazsa da bu topraklardaki yaşama kabiliyetini kaybeder. Bu çok ciddi bir risk. Gerçek bir beka sorunu.”
Bu cümleler Milli Savunuma Üniversitesi (MSÜ) Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu’ya ait. Afyoncu, bunun savaştan daha tehlikeli olduğunun altını çiziyor. Tarihi örneğiyle anlatıyor vahameti Afyoncu; “Osmanlı İmparatorluğu’nun son asırlarında da nüfusumuz artmamış, bu yüzden savaşları ve bir imparatorluğu kaybetmiştik. Prut Savaşı'nda Rusları yendik. 1711'de biz Rusları yenerken bizim nüfusumuz 30 milyondu, Rusların nüfusu 16 milyondu. Osmanlı 140 bin asker çıkardı, Ruslar 60 bin asker çıkardı. 93 harbi dediğimiz, 1877-78 savaşında Ruslar 100 milyona ulaşmıştı, Osmanlı 26 milyondu. Ruslar 800 bin kişilik asker çıkardılar, biz 300 bin. (…)”
10’uncu yıl Marşı bir sevinci işaret ediyor!
Bilirsiniz 10. Yıl marşını. Uygulanan politikalar ile nüfus artışı sağlanınca bunun için Marş yazılıyor. Prof. Afyoncu, “13 milyona düşmüştük. Çok çocuklu aile yapısı teşvik edildi. İzlenen siyaset sayesinde başarılı olundu. Türkiye 1960'lara kadar bu politikayla geldi.”
Ve aile planlaması ihanet yasası geliyor!
“1965'te çok yanlış bir şey yapıldı. 1965'te kabul edilen 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun, Türkiye'deki nüfus politikalarında bir dönüm noktası oldu. Yıllarca nüfus planlaması yapıp çocuk sayısının azlığını teşvik ederek nüfus artış hızımızı düşürdük. Hep kendimizi mukayese ettiğimiz Avrupa ile bu konuda hiç karşılaştırma yapmadık ve Avrupa'nın durumuna gelebileceğimizi hiç hesaplamadık. Batı ülkelerinin nüfus yoğunluklarının bizim ülkemizden dört-beş misli fazla olmasına rağmen Avrupalıların nüfus planlaması yapmayıp yeni doğumları teşvik ettiklerini görmezden geldik. Doğum kontrolü sistemiyle Türk nüfusunu azalttılar. Bu tarihimizdeki en büyük yanlış işlerimizden biridir.”
Doğurganlık hızında trajik değişim!
Doğurganlık hızımız 1945'te 6.9, 1960'ta 6.38 çocuk iken, 1965'teki nüfus planlaması uygulamasının başlamasından sonra 1978'de 4.3, 1983'te 4, 1993'te 2.7, 2001'de 2.38, 2023'te ise 1.51 çocuğa kadar düştü. Büyük şehirlerde bu durum 1'e kadar iniyor.
Eğer ciddi tedbirler alıp doğurganlık hızımızı en az 2.1'de tutamazsak Avrupa gibi yaşlı nüfus ağırlıklı bir ülke olmaya doğru gideceğiz.
Ekonomiyle ilgisi yok!
Dünya genelinde, nüfus artışı hızı yavaşlayan-duran ülkelerin kahir ekseriyeti, refah ve eğitim seviyesi yükselen ülkelerdir. Türkiye'de de olan bundan ibaret. Bu neredeyse insanlığın kaderi gibidir. Toplumlar zenginleştikçe daha az evlenilir, daha az doğum olur, aileler küçülür ve nüfus artışı yavaşlar, yaşlanmaya başlar.
Ancak ekranlardaki 'her mevzunun uzmanları' Türkiye'de nüfus artış hızının yavaşlamasını 'hayat pahalılığına' bağlayıp meseleyi 'siyasi olarak' izah ettiklerini sanıyorlar. Sanırsın ki 1970'lerde, 1990'larda Türkiye'de refah seviyesi yüksekti, bolluk bereket fışkırıyordu! - Mesela 1995'te Kişi başına milli gelir 2.267 dolar, 2024'te ise 15.000 doları aştı.
- 2002'te Türkiye nüfusu 67 milyon ve ülkedeki toplam araç sayısı 8,5 milyon (4,6 milyon otomobil). 14,5 kişiye bir otomobil...
- 2024'te nüfusumuz 85,5 milyon ve toplam araç sayısı 28,9 milyon (15,3 milyon otomobil). 5,5 kişiye bir otomobil. (Sadi Özdemir)