19 milyonu aşkın öğrenciyle ve kaba hesap 40 milyona yakın veliyle 2023-2024 eğitim öğretim yılının ikinci yarıyılı için ‘Vira bismillah!’ demişken insanın aklı ister istemez okula, eğitime, çocuklarımıza ve Bakanlığın bütün kozmetik müdahalelerine rağmen onların gittikçe sıkıcı hale gelen hayatlarına kayıyor. Aslında duyarlılığımızın hep bu düzeyde olması lazım; ama şimdi, bilhassa gündem itibariyle eleştirel düşünceye sapmadan edemiyoruz. Ya da ‘edemememiz lazım’:
Bir eğitim yöneticisi, uzun zaman önce Sputniknews’ın önemli bir dosyasını Türkçe çevirisiyle Milli Eğitim çevresinin kullandığı bir portalda paylaşmıştı. Önemli bir eğitsel soruna dikkat çektiği için not almışım. O günden bugüne belki on kez okumuşumdur bu makaleyi. Her okuyuşumda da kendi çocukluğumla, büyüttüğüm iki çocuğun ve onların akranı öğrencilerimin yaşadıkları çocukluk arasında türlü açılardan karşılaştırmalar yapmışımdır.
Sözünü ettiğim, Agence France Press (AFP) imzalı bir görselle desteklenen metin, okurunu derin düşünce dehlizlerine sokmadan önce Kanada’da yapılan önemli bir araştırmanın kıyısına yönlendiriyordu:
Ottawa Üniversitesine bağlı Doğu Ontario Çocuk Hastanesi (CHEO) Araştırma Enstitüsü’nden bir grup araştırmacı tarafından yürütülen ve üç yıl boyunca Kanada genelinde 8-12 yaş arası 10.034 çocuğun izlendiği bu araştırmaya göre ‘oyun çağı olarak kabul edilen 8-12 yaş grubundaki çocukların üçte ikisi fiziksel aktivitelere ve oyun oynamaya yönelik temel hareket becerileri, bilgi ve motivasyondan yoksun büyüyor!’
Peki ‘Bize ne, sorun Kanada’nın sorunu!’ diyebilir miyiz?
Kolay kolay öyle bir aymazlığa düşebileceğimizi pek sanmıyorum; zira Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 2022 faaliyet raporunda, 15-17 yaş arasında çalışan çocuk sayısının 2022 yılında bir yıl öncesine göre 101 bin artışla 620 bine ulaştığı kaydedilmişti. Halbuki bundan 6 yıl önce, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın Haziran-2017 raporuna göre ‘Türkiye’deki çocuk işçi sayısı 2 milyona (nüfusumuzun neredeyse 40’ta birine) denk geliyordu.
Biraz tuhaf, biraz tutarsız; ama hangi taraf?
6 yılda çocuk işçi sayısını neredeyse dörtte bir oranında azalmış olması mümkün mü?
Öyleyse ne âlâ...
Ama bugün oyun çağındaki çocuklarımızın fiziksel aktivitelerden ve oyun oynamaya yönelik temel hareket becerilerinden yoksun kalmadıklarını iddia etmemiz neredeyse imkânsız.
Hadi iddia ettik diyelim; vicdanımızı bu konuda neyle, nasıl ikna ederiz? Düşünsenize, çalışmak zorunda kalan ya da bir yetişkinin iradesiyle çalışmaya zorlanan çocuklarımız beride dursun, bir de sınav maratonları içerisinde hırpalanan, normalde gerçekleştirebilecekleri fiziksel aktivitelerden ve temel hareket becerilerinden yoksun kalan çocuklarımız var.
Mesela bu yıl LGS’ye hazırlanacak 1 buçuk milyon civarındaki çocuğumuzu, hatta en az o kadar da YKS adayı 12. sınıf öğrencisini doğrudan bu kitle içerisinde sayabiliriz.
Çocuk işçilere eklenince etti mi 3-4 milyon çocuk ve genç?
Ne diyeceğiz şimdi?
★★
Yeniden Sputniknews’ın dosyasına dönelim:
Springer Nature ve BMC Public Health isimli bilimsel dergilerde yayımlanan rapor-makalede başka çarpıcı saptamalara da yer veriliyor. Mesela ‘çalışmada izlenen çocukların sadece üçte birinin temel bir fiziksel etkinlik düzeyi olarak düşünülen kriterleri karşıladığı, geri kalan üçte ikisinin top atma veya basit aerobik testlerde bile beklentilerin altında performans sergilediği, oyun oynama becerilerinden yoksun olduğu ve yeterli fiziksel aktivitesinin bulunmadığı’ belirtiliyor...
Mesela ‘CHEO Araştırma Enstitüsü Sağlıklı Aktif Yaşam ve Obezite Araştırmaları Direktörü Dr. Mark Tremblay, çalışmanın sunumunda yaptığı açıklamada, bu durumun çocukların sağlıkları üzerinde büyük etkileri olabileceğine’ dikkat çekiyor.
Dr. Tremblay, ‘Bugün çocukların eskiden olduklarından daha az aktif olduklarını biliyoruz. Eskiden olduğundan daha az uyuyorlar. Eskiden olduğundan daha ağırlar. Eskiden olduğundan daha yerleşik değiller’ diyor.
Bu alanda ‘fiziksel okuryazarlık’ olarak tabir edilebilecek yeni bir ölçüt oluştuğuna işaret eden Tremblay, oyun çağındaki çocukların fiziksel aktivite ve yeterlilik seviyelerinde dramatik bir düşüş olduğunu da ayrıca vurguluyor.
İşte bu saptama çok açık biçimde bizi ilgilendiriyor.
Aslında sadece bizi de değil, Kanada’dan Hollanda’ya, İngiltere’den ABD’ye neredeyse bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri ilgilendiriyor bu sorun:
Çocukların oyun çağı yok oluyor!
O yaşamsal zaman dilimini ne yazık ki ellerinden alıyoruz çocuklarımızın.
Böyle bir gerilemeye sürüklenirken belki kendimize göre bazı haklı (?) gerekçelerimiz de vardır; sokaklar artık güvenli değil, uzaktaki parklara ulaşım çok zor, fiziksel aktivite sunan kurslar pahalı, okul zamanları zaten çok uzun vesaire vesaire…
Ama bunlar sorunu -daha doğrusu bağıra bağıra gelen tehlikeyi- ortadan kaldırmaz.
Oyun oynamayı unutmuş, belki de hiç oyun oynamadan büyümüş çocuklar, gelecekte dünyamıza hükmedecekler! Düşünsenize; mağlubiyetin ağır yüküyle baş etmeyi hiç deneyimlememiş, tevazuyu asla tatmamış, küçük zaferlerden örülü mütevazı bir gurur yolculuğunu hiç yaşamamış, rekabeti hazmedememiş, eli dizi hiç kanamamış, hiç zıplamamış, hiç düşmemiş, limitleri zorlamanın doğurduğu kas acısını hiç tatmamış, var gücüyle hiç koşmamış, hiç yorulmamış, dolayısıyla yorgun insanları anlama ihtimali olmayan çocuklar…
Onlar dünyaya ne verebilirler?..
Eğer biz yetişkinler Metaverse’te kendimize arsa edinelim diye çocuklarımızın oyun çağını parsellersek ve gasp edersek Tremblay’ın dediği gibi ‘Ebeveynler, yakın bir gelecekte 'Git dışarda oyna' dedikleri çocuklarının, "Dışarıda ne yapabilirim ki?" cevabıyla karşılaşacaklar’.
Ve işte bu, emin olun medeniyetin sonu ya da yeni buzul çağının başı gibi bir şey olur!
Sayın Yazar, Mi'raç Kandiliniz mübarek olsun. Selamlar saygılar.