Prof.Dr. Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik adlı kitabının 8. Bölümünde ‘haberde yar alan temel ögelerden’ söz ederken herhangi bir bildirimin klasik 5N1K formülünden azade kaliteli haber sayılabilmesi için şu 5 ögeyi de içermesi gerektiğini söylüyor:
1: Zamanlılık (immediacy)
2: Yakınlık (proximity)
3: Önemlilik (prominence)
4: Sonuç (consequence)
ve 5: insanların ilgisini çekebilme (human interest)
90’lı yılların ortalarında Kamu Yönetimi okurken Örgütlü Davranış dersi bibliyografyasında yer aldığı için okuduğum ve şimdi yeniden elime aldığım bu referans kitapta Oya Hocanın özellikle zaman ayrıntısı için açtığı parantezini yine oldukça dikkat çekici bulduğumu söylemeliyim. 5’li kriteryanın ilk basamağındaki ‘Zamanlılık’ alt başlığı içerisinde bir haberin zaman geçerliliğini şu üç bağlamla ilişkilendiriyor kendisi:
1: Yenilik (recency)
2: Anilik (immediacy)
ve 3: Geçerlilik (currencly)
(Temel Gazetecilik, İmge Kitabevi; Ankara-Ocak 1994-3.Baskı; sf:138)
Kafanızı karıştırmamak için bu kısma sadece değinip ve sadece ‘sıradan bir günde karşılaştığınız haberlerin kaçta kaçını bir hafta sonra da konuşabildiğinizi’ size sorup bu bahsi geçiyorum. Cevabınız toplumsal belleğin işleyişini ve samimi ya da hakiki duyarlılıklarımızı göstermesi açısından son derece önemli ama! Gerisi ne yazık ki kitlesel rüya veya riya oluyor...
★★
Şimdi yaşadığımız dünyaya, yaşanan gelişmelere, muazzam iletişim olanakları içinde devasa bir örümceğe dönüşen ‘medyaya’ ve biraz daha spesifik olarak ‘dönüşen gazetecilik mesleğine’ Tokgöz Hocanın kriteryasını mercek yaparak bakmayı bir deneyelim:
Yaşadıklarımız (gerçekte dünyamız) ve haberler (beğensen de beğenmesen de dünya bundan ibaret diye bize sunulanlar) birbirini tutuyor mu ve bunlar zamanlılık açısından ne kadar dikkate değer?
Bunu bir düşünün.
Zamanlılık ve yani zaman helezonu içinde bir olayın başlangıcının-bitişinin belirlenebilirliği ve en az bunun kadar da bize nasıl bir zamanlamayla aktarıldığı hakikaten çok önemli. Bazı haberlerin ‘bayrama yetişmeyen kına’ durumuna düşmesi mesela...
★★
Yaşamımızı kuşatan; sanki bizim için en hayati şeylermiş gibi sunulan durumlara, olaylara ve kişilere biz aslında ne kadar yakınız?
Yakınlık ve yani aktarılan habere ‘Bak bu doğrudan senin çevrenle, senin hayatınla ilgili!’ anlamı yüklemek, bunu dolaylı olarak ve satır aralarına gizleyerek yapmak o kadar yaygın ki şimdi durup düşünmeye değer: Ben gerçekten bu olayın bir parçası mıyım, onun benimle ilgisi tam olarak ne?
Haberlerde sunulanlar gerçekte ne kadar önemli ve buna kim karar veriyor?
Genellikle önemli kişiler, trajik rakamlar, garip olaylar, zıtlıklar ve mesela o çok ünlü mecazda geçtiği haliyle ‘köpeğin adamı ısırması değil de adamın köpeği ısırması’ gibi ilgi çekicilikler, habere önemlilik katan etkenlerdir.
Öyleyse küçük insanların başından geçen, senin-benim yaşadıklarımız ve bizim küçük çaplı kerrat cetvelimizden çıkmış rakamlarımız haber değeri taşımıyor olmalı. Hatta yüzlü, binli rakamlara erişmiş olsa bile mesela kadın cinayetleri birkaç dakikalık vah vah, tüh tüh etkisinden öteye geçebilen haberlerden sayılmıyor ne yazık ki.
‘Batsın bu dünya!’
★★
Gerçekten büyük ve önemli olayların derin sonuçlarından %100 haberdar mıyız, yoksa bize bildirildiği, sansürlendiği, maniple edildiği kadarıyla mı biliyoruz neyin nasıl sonuçlandığını?
Düşünmek lazım, bazen de kuşku duyup sorgulamak...
Zira sonuç sadece sonuç olduğu için değil, yeni olayların ve başka başlangıçların doğumunu barındırdığı için de önemlidir!
Geçmişte ilginizi çekmiş bir haber ve o habere konu olan olay nasıl sonuçlandı? Düşünün bir: Kimdi, ne yapmıştı, nasıl yargılandı, ne karar verildi, temyizi ne oldu, o şimdi ne yapıyor?..
Önemsemiştiniz zamanında, onun için öneriyorum böyle yapmanızı.
★★
Ve ilgi çekmenin doğası: İlgi duyduklarımız ya da ilgi duyalım diye gözümüze sokulanlar hayatla, insanla, dünyayla ne kadar ilişkili?
Sanki her şey ilgimizi çekmek zorundaymış gibi ve sanki kalabalıkların ilgisini çeken her şey çok önemliymiş, çekmeyenler önemsizmiş gibi...
Nasıl derin bir yanılgı aslında ve ne kadar saçma ve de ne kadar etik dışı bir durum. Ama öyle. Acı gerçek. İlgi çektiği kadar değerli oluyor bir haber. Akşam 19 haber bültenlerine bir baksanıza. Gerçek insanların trajedileri, küçük insanların gerçek hikâyeleri, zaman boyutundan sonuçlanma biçimine varan medya takibi, haberci titizliği nerede? Siyahla beyaz gibi; güya mutlak iyi ile güya mutlak kötü arasında kesin tercih yapmış, karşısındakini ötekileştirmiş, gri bölgeyi yok sayan bir gazetecilik ve sosyal medya haberciliği.
Öyleyse bir kez daha ‘Batsın bu dünya!’
★★
O halde bitirirken Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi emekli hocalarından iletişimci ve siyasetbilimci çok değerli Prof.Dr. Oya Tokgöz Hocamıza yeniden kulak verelim. 82. Yaşının olgunluğuyla sevgili Oya Hoca hangi alt yapının bir gazeteciyi iyi, ilgi çekici ama doğru haber yapmaya yönlendireceği bağlamında öğrencilerine, daha doğrusu onları yetiştirecek yeni nesil akademisyenlere bakın neyi öneriyor?
‘Gazetecilik öğrencilerine değişimin kaçınılmaz olduğunun öğretilmesi zorunludur. Devamlı olarak, gelişmek için öğrenmenin gerekli olduğunun vurgulanması lazım. Ayrıca onlara gazetecilikte etiğin rolü ve önemi öğretilmeli. Ahlak ve etik kavramlarını habercilikte, meslek hayatlarının tüm pratiklerinde de uygulamaları zorunlu tutulmalı.’ (Adı geçen eser; Temel Gazetecilik, sf:25)
Bunun üzerine ne denir peki?
Çok şey tabii; ama başa dönmeyelim, burada keselim izninizle.
Sayın Yazar, çok uzun yazıyorsunuz. Uzun makaleler okuyucuya bıkkınlık veri, okumaz. Dikkat ederseniz iyi olur. Selamlar.
Sayın Yazar, haber, tarafsız, ön yargısız, birilerini sürekli övme , onları göğe çıkarma, birilerinin emriyle ötekilestirilenleri yerin dibe sokma, aklı kiraya verip siyaha beyaz, beyaza siyah deme, gerçeklere gözleri, kulakları tıkayip yandaş haber yapma, olanları hiçbir etki altında kalmadan yazmak, ülke gerçeklerini,toplumsal olayları patron ne der diye dile getirmemek vb. değildir. Zaten bu tür haberlerin, haber niteliği de yoktur. Toplum bilinclendirilmedigi, aydınlatılmadigi, heberdar edilmediği habe, haber değildir. Haberci yandaş olamaz, toplumun yanında olur, onların dertlerini, sıkıntılarını, istek ve arzularını aklın süzgecinden geçirerek aktarır,yazar. Haberci iktidarın kulu kölesi olmaz, diğerlerinin görüşlerinin de önemli olduğunu yazar aktarır. Toplum bir mermi gibi tek tip değildir. Toplum insanların oluşturduğu yaşayan bir varlıktır. Tabi bu yazılanları demokratik ülkelerde görebiliriz. İki dudak arasından çıkanların yönetildiği ülkeler zaten demokrasi değildir.selam.