‘’Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve geniş medeniyetlere de sahip olmuştur.
Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’
Mustafa Kemal Atatürk
Ulu önderin bu sözü, Vakanüvist tarih dergimizin yayın hayatına başlama gayesini en güzel şekilde özetlemektedir. Uzun soluklu serüvene sahip bu güzel hareketin başlangıcında yer alan birisi olarak siz değerli okuyucularımıza derginin doğuşunu anlatmak istiyorum.
Bana sor sevgili kâri’, sana ben söyleyeyim,
Ne hüviyyette şu karşında duran eş’ârım:
Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri;
Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım.
Şi’r için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Mehmet Akif Ersoy
Lisemizin tarih öğretmenlerinden olan Taner Özdemir hocam, okulda yaptığımız bir sohbet esnasında ‘’Vakanüvist’’ adlı tarih dergisi çıkarma fikrini derginin ilk editörleri olan benle ve Nursin Öz ile paylaştı. Bu derginin tasarımıyla, içeriğiyle kısacası bütün her şeyiyle öğrenci ürünü olması gerektiğini söyleyerek bu hususta ikimizi vazifelendirdi. O an hissettiğimiz iki duygu vardı: heyecan ve endişe. Çünkü bu güzel işe teşebbüs; tarih bilincimizi tazelemek, yeni sözler söylemek anlamına geliyordu. Fakat aldığımız yükü kaldırabilecek miydik? İlk sayı nasıl çıkacaktı? İnsanların merakını celbedecek miydik? Derginin içeriğini nasıl dolduracaktık? Bu serüven uzun ömürlü olacak mıydı? Tüm bu belirsizliği gidermek adına hocamızla birlikte toplantılar yaptık. Aldığımız kararlar doğrultusunda okul içerisinde duyurular yaparak tarihte yolculuk kapısını araladık. İlk başlarda yazı ve görsel materyaller bakımından sorunlar yaşadık. Çünkü yapacağımız iş konusunda henüz bir bilinç oluşmamıştı. Taner hocamızın kendi yazdığı yazılarla ve elimizde olan yazılarla birlikte ilk işimiz bilgisayar laboratuvarına gidip derginin yapımına başlamak oldu. Dergiye güncel olaylar hakkında, içinde bulunduğumuz ayda meydana gelmiş tarihi olaylar hakkında bilgiler ekledik. Okulumuzda yapılan faaliyetlerden söz ettik. Sonunda ‘’Ezelden Ebede İstiklal’’ sloganıyla dergimizin ilk sayısı 2016 senesinin ekim ayı itibariyle çıktı. Birinci sayıyı okulumuzun her noktasına ulaştırıp herkesin merakını celbetmeye çalıştık. Ardından aldığımız geri dönüşler bizleri mutlu etti ve ikinci sayıyı hazırlamak için çalışmalara başladık. Her bir sayı için özel temalar belirlemeye karar verdik. İkinci sayının konusu kasım ayının anlam ve önemi gereği Gazi Mustafa Kemal Atatürk oldu. Gün geçtikçe dergiye içerik anlamında katkı yapmak isteyenlerin sayısı artıyordu. Bu sayıda daha çok insan yazı, şiir, resim vb. materyaller getirdi. Öncekinden daha iyi bir şekilde ikinci sayı çıktı. Bizler de artık yavaş yavaş bu konuda uzmanlaşmaya başlıyorduk. Yeni tasarımlar, yeni içerikler konusunda titiz bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Derginin hazırlanması sürecinde çeşitli konularda bilgi sahibi oluyorduk. Zorluklar yaşadığımız, yorulduğumuz zamanlar elbette oldu. Fakat vakti gelip dergimizin yeni sayısı çıktığında o zorluklar ve yorgunluklar eserimize karşı duyduğumuz gurur ve sevinç karşısında yok olup gitti.
Ayrıca vurgulamak isteyeceğim bir konu var ki dergimiz her ne kadar tarih dergisi olsa da tarih dışı unsurları da içerisinde barındırıyordu. Herhangi bir konu hakkında şiir, deneme, öykü, resim, karikatür gibi öğeleri de dergimiz bünyesine katmaya çalışıyorduk. Faaliyetlerimiz konusunda hem öğrencilerden hem öğretmenlerimizden hem de okul yönetiminden gerekli destekleri alıyorduk. Maddi ve manevi destekleri gördükçe yeni sayıları çıkarmaya da kendimizi muktedir görüyorduk. Her sayı bir öncekinden daha iyi oluyor, dergimizin namı gün geçtikçe daha geniş çevrelere yayılıyordu. Bizzat öğrenci eseri olan dergimizin bu yürüyüşünün farkına varılmış olacak ki çeşitli haber sitelerinde hakkımızda güzel haberler yapıldı. Hatta okulumuzda yürütülen faaliyetler ve özellikle dergimiz hususunda bilgi paylaşımı için TRT Erzurum Radyosuna konuk olduk. Dergimiz özel dosya konuları ile okuyucularının karşısına çıkmaya devam ederken 2017 senesinin şubat ayının sonlarındayken mart sayısı için bazı düşüncelerimiz vardı. Bilindiği üzere mart ayı Çanakkale Zaferi, İstiklal Marşı’nın kabulü, Erzurum’un Kurtuluşu vakalarını ihtiva eden aydır. Mart sayımızı özel bir sayı olarak çıkarmak hedefi ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeler neticesinde dergimizin daha profesyonel basımı için mali destek aldık. Hazırladığımız mart özel sayısı matbaada yüzlerce nüsha olacak şekilde çoğaltıldı. Her bir nüshayı Erzurum’daki ve çevre illerdeki kişi, kurum ve kuruluşlara ulaştırdık. Böylelikle dergimiz büyük bir ilerleme kaydetti.
DERGİYİ ÇIKARMAKTAKİ AMACIMIZ NEYDİ?
Okulumuza ismini veren Nurettin Topçu şöyle der: ‘’Kendimiz dışında nereye koştuysak, gurbette kaldık.’’ Anlamı derin bir söz olmakla beraber dergiyi çıkarmaktaki amacımızı gözler önüne sermektedir. Tarihimizin ayak izleri Ötüken Dağlarında başlayıp nice denizlerde nice dağlarda nice ovalarda nice kıtalar da var olmuştur. Bir dönem Asya Hun olarak bir dönem Selçuklu olarak bir dönem de Osmanlı olarak nefes alıp verdik. Şimdiyse Türkiye Cumhuriyeti olarak varlığımız devam ediyor ve ilelebet de bu şekilde devam edecektir. Mazimiz şanlı zaferlerle dolu olduğu gibi hazin olaylarla da doludur. Bizi biz yapan sevinçlerimiz ve acılarımızdır. Geçmişimiz bir pusuladır, gelecek için yön gösterir. Geçmişimiz ruhumuzdur, ruha sahip olmayan beden makberdedir. Mazimizin içinde görmek isteyen için, duymak isteyen için, hissetmek isteyen için çok şey saklıdır. İşte görmek, duymak, hissetmek adına biz bu dergiyi çıkardık. Mehmet Akif Ersoy’un da ifade ettiği gibi: ‘’Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu; Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu? Üç kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şahid: Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.’’
İşte amacımız her bir ferdin yüreğindeki duyguyu, aklındaki düşünceyi ortaya çıkarmaya aracı olmak; ruhumuzun haykırışlarını ceninken öldürmek yerine onları dünyaya getirmektir. Napolyon Bonapart’ın dediği gibi: “İki şey dünyaya hükmeder; biri kılıç diğeri düşünce. Kılıç eninde sonunda düşünceye yenilir.”
Siz değerli okuyucularımıza dergimizin hikayesini, gayesini anlatmaya çalıştım. Bu derginin ilk adımlarına şahit olan birisi olarak dergimizin 50.sayıya ulaşarak halen daha yayın hayatına devam etmesi beni çok mutlu etti. Bana bu dergi çok şey kattı. İyi ki bu hareketin içerinde yer aldım. Bu güzel işin icra edilmesine vesile olan sayın Taner hocama, editör arkadaşlarıma, okul idaresine, eserleriyle katkıda bulunan arkadaşlarıma ve dergiye emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Nice sayılara!