‘Bir dava adamı’: Kırkıncı Hoca
Kırkıncı Hoca’nın hatıraları “Ömrümün İlk Yılları” başlığıyla başlar. Bu bölümdeki anlatılardan Sn. Cindilli gibi Rahmetli Kırkıncı’nın ideolojik kimliğinin oluşmasında ana etkenin aile ve yakın çevre olduğunu görüyoruz. Hocamızı okuyalım:
“1928 yılında Erzurum'un merkez köylerinden Güllüce'de dünyaya
geldim. Babam koyun tüccarıydı. Bu yüzden Erzurum'a sık sık giderdi. Çocukluğumuzda babam bana daima; ‘Erzurum’da Mustafa Efendi adında bir âlim var. Kardeşin Musa ile seni Erzurum'a götüreceğim. Ta ki, Mustafa Efendi'den ilim tahsil edesiniz.’ derdi. Bu sözleri duya duya içimizde ilim tahsiline bir iştiyak hâsıl oldu. Zaten dedem de hoca olduğu için okumaya hevesli idik. 1940'ta Erzurum'a geldik. Babam Gürcükapı'da bir dükkân
açtı. Evimiz İhmal Mahallesi'ndeydi. Evimizin karşısında İhmal
Camii'nin İmamı Mehmet Efendi'nin evi vardı. Mehmet Efendi ile
tanıştık. O zat cumaları vaaz ederdi. Vaazları çok tesirliydi. İbadet ve
ahlaka dair konuları anlatırdı. Bu benim hoşuma gittiğinden cumaları onun vaazlarına devam ederdim. Bu sayede bendeki ilme karşı olan
kıvılcım alevlendi. Mehmet Efendi'nin de Ziyaeddin isminde 20-25
yaşlarında bir oğlu vardı. Erzurum’a gelmemizin sebebini anlattığımızda hem Mehmet Efendi de hem de oğlu Ziyaeedin efendi de bize ve babama karşı bir
muhabbet başladı. Ziyaeddin Efendi, bir gün bize dedi ki: ‘Bu mahallede münzevi Rauf Efendi isminde evliyadan bir zat var. Bir gün gidelim de elini öpelim ve onun duasını alalım. Çok değerli bir insandır.’ Bir gün Rauf Efendi'nin yanına gittik. Arkasında kütüphanesi, seccadenin üzerinde, elinde tespihi, önünde bir rahle üstünde birkaç kitap, yanında da semaver ve ufak bir sobası vardı. Öyle bir huzur buldum ki anlatamam…” (s, 17)
-Dava adamının talebesi
Mehmet Kırkıncı Hocanın 620 sayfa tutan “Hayatım-Hatıralarım” kitabının arka kapağında yer alan ifade, sonraki hayatının da bir özeti gibidir:
“Bu kitap, 1928de Erzurum'un Güllüce köyünde doğan,1940'ta şehir merkezine gelen bir Anadolu insanının, ilim ve irfan hayatının tezahürüdür.
Bu eser, geçmiş günleri anmaktan, kaybedilenlere eseflenmekten başka özelliği olmayan sıradan bir hatıra kitabı değildir. Bir büyük müceddidin, bir dava adamının, bir karakter abidesinin talebesi olarak, onun davasını neşir ve ilan için verilen mücadelenin anatomisidir.”
-İz takipçileri
Bu arka kapak alıntısından yapacağımız birinci çıkarım şu: Kırkıncı Hoca, bir iz açıcı olan Bediüzzaman’ın izinde yürümek, onun davasını neşr ve ilan etmek üzere onun talebesidir. Gerçekten de tam bir aidiyet duygusu ile Kırkıncı Hoca, hayatı boyunca Bediüzzaman’ın Risale-i Nur isimli eserlerindeki öğretilere bağlı kalarak dinî faaliyetlerde bulundu. Paragrafta vurgulandığı üzere, Bediüzzaman’ın, ‘büyük bir müceddidir’; müceddit İslam dinine ait bir kavramdır. Müceddit, İslam bilginleri arasında kullanılan bir terimdir ve yenileyen, yeni bir şekil veren, yeniden güçlendiren anlamına gelir. Takipçilerinin inancı odur ki Bediüzzaman’da, yirminci asrın müceddididir.
-İdeolojiler ve darbeler
Nur Cemaati’nin Bediüzzaman için kullandığı ikinci sıfat ise onun bir ‘dava adamı’ olmasıdır. Dava adamı, "Bir ülkü uğrunda sürekli çalışan kimse" olarak tanımlanmaktadır. Bu terim, genellikle siyasi alanda kullanılır. 27 Mayıs Darbesi sonrasında popülerlik kazanmıştır. Darbe sonrası kapatılan Demokrat Partili siyasetçiler, siyasi çizgilerinin devamını belirtmek için "dava adamı" ifadesini kullanmıştır. Daha sonraki 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül Darbesi gibi askerî müdahalelerle siyaset yapması yasaklanmış ya da hapis yatmış kişiler için de ‘dava adamı’ ifadesi kullanılmıştır. Zaman içinde bu ifade Milliyetçi ve İslami kesim tarafından da kullanılmaya başlanmıştır.
-Her ideolojinin dava adamları var
Necip Fazıl dava adamı olduğu gibi Nazım Hikmet’te dava adamıdır. Necmettin Erbakan Hoca da dava adamıydı, Alparslan Türkeş de. İdeolojik ve politik çeşitlilik fuarına benzeyen ülkemiz siyasi, fikri ve dini ‘dava’ adamlarıyla doludur. Mesela Bediüzzaman bir dava adamı olunca dava adamının davasına inanan Kırkıncı Hoca, Kırkıncı Hoca’nın etki alanında kalan kesimler de, derecelerine göre, birer dava adamı durumundadırlar.
-Dava adamlığının olumsuz yanı
"Dava adamı" terimi, olumlu ve olumsuz yönden değerlendirilebilir. Olumlu yönden, "dava adamı" terimi, bir ülkü uğruna mücadele eden, bu uğurda fedakârlık yapan, inandığı değerleri savunan kişiler için kullanılır. Olumsuz yönden ise, "dava adamı" terimi, kişinin objektifliğini kaybetmesi, sadece kendi düşüncelerine odaklanması, diğer insanların fikirlerine saygı göstermemesi, hatta hedef yerine koyup gerekirse silah kullanarak ‘davayı’ savunmasıdır.
-Dava ve silah
Türkiye’de öğrenci olayları, şiddet, silah kullanımı, adam öldürme, sağ-sol çatışmaları gibi olaylar, ülkemizin tarihinde önemli bir yer tutar. Bu olaylar, ‘dava’ ‘dava adamı’ projeksiyonun bir sonucudur. Türkiye’deki ‘dava şiddetleri yahut dava savaşları’ genellikle siyasi, dini ve sosyal nedenler etrafında temellendirilmiştir. Türkiye’de 1960’lardan itibaren lise ve üniversite öğrencileri, ideolojik dernekler, sendikalar, mezhebi yorumlar, kimi tarikatlar, tarikatımsı görüntüler, etrafında başlayan ideolojik çatışmalar ve bu hareketlerin bir sonucu gösterilerek askeri darbelere ve nice felaketlere yol açmıştır. İdeolojiler ve davalar 1970’lerde Türkiye’de sol ve sağ gruplar arasında çatışmalar şeklinde kendini göstermiş ve askeri darbelere gerekçe sayılmıştır. İdeolojiler ve davalara karşı 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında gerçekleşen askeri darbeler ile FETÖ kalkışması sonucu, Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısı derinden etkilenmiştir. Bu darbeler, ülkedeki siyasi istikrarsızlığı artırmış ve birçok kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Darbeler, ülkedeki milli birliği zedelemiş, demokratik fakat ideolojik bir rejim Türkiye’nin kazancı sayılmıştır. AK Parti ile CHP, MHP ile DEM partisi zihniyetleri itibariyle davaların ve dava adamlarının birer temsilcisi durumundadırlar.
-Dava adamı ve karakteri
Kırkıncı’nın hatıra kitabının arka kapak yazsında yer alan ve Bediüzzaman için kullanılan müceddid, dava adamı ve karakter abidesi ifadeleri aslında tüm diğer dava adamlarının da özellikleridir. Mesela Doğu Perinçek de dava adamıdır ve karakter sahibidir, Özgür Özel’de dava adamıdır ve karakter sahibidir; bütün parti genel başkanları, cemaat liderleri, tarikat önderleri, ideolojik simalar hep ‘karakterli’ kimselerdir. Her halde geriye kalan halk ise, bu kurtarıcı davalara ulaşamamış ve haliyle karakteri de gelişememiş kimseler olmaktadır!
-Atalarımızın sadece dini vardı
Analarımızın babalarımızın ata dedelerimizin milleti vardı: Millet-i İslam. Kur’an’a bağlı topluluklar. Münhasıran imparatorluklar kuran Türk milleti de bin yıldan beri millet-i İslam’ın hem başı hem de bileğiydi. Şucu bucu olmaya Gülhane Hattı Hümayunu ile başladık. Bu ülkenin son iki yüz yıllık tarihi bir ideolojiler çatışması tarihidir. Bu süreçte askeri darbeler yapıldı, terör, ötekileştirme, öfke, nefret çoğaldı. Elin oğlu millet-i vahid’i böldü de böldü. ‘Davaların’ ‘ülkülerin’ ‘ideallerin’ adına bugün de kavga sürüyor. Bu durumun sağlıklı olmadığı açıktır. Farklılıkların barışçıl bir şekilde ifade edilmesi ve çözüme kavuşturulması gerekirdi ama her ideolojik grup kendisini doğru yolda kabul ediyor. Diyalog ve uzlaşma kültürünün ise içi boş… (Gelecek bölüm: Kırkıncı’nın siyasi duruşu yahut siyasi mücadelesi)