Çocukken hep büyüklere imrenirdim, onlar gibi oruç tutmayı isterdim. Ramazan öncesi yapılan hazırlıkları bir an önce yapmak için büyümek isterdim. Annemin iftar için yemek yapmasını büyük bir sevinçle izlerdim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan kendimi sofrada bulurdum, ezanın okunmasıyla birlikte babamın şükür etmesini, dua etmesini bekler ve iftarlar açılırdı. Teravih namazına kadar yemekler ve tatlılar yenilip çaylar içilirdi. Sohbetler edilir, vaazlar dinlenirdi ve en sevdiğim Ramazan âdeti ‘kadayıf’ sanki sadece Ramazan’da yenilince o muhteşem tadı tadıyor insan. Teravih namazına ta küçüklüğümden beri büyük bir keyifle istisnasız her gün giderdim. Mahalledeki çocuklarla beraber toplanıp caminin avlusunda oyunlar oynamaya hepimiz bayılırdık. Namaz bitiminde şeker, çikolata gibi abur cuburlar verildiği için teravih namazına gitmemem benim için bir ölümdü. Bunları düşündükçe Ramazan ayının ne kadar kıymetli, güzel ve bir o kadar da insanları birleştiren bir ay olduğunu görüyorum. İftar sofralarının kalabalık olması bizi yani çocukları o kadar mutlu ederdi ki hep beraber iftar yapabilmek için ailelerimizi ikna etmeye çalışırdık. Kısmen başarılı olsak da her gün bunu yapmamız imkânsızdı. Küçükken Ramazan ayının asıl önemini fark etmemiştim. Ancak büyüyünce gerçek anlamda empatinin, yoksul insanların durumunun ne olduğunu anlayabildim. Bir ayın bu kadar faziletinin olması Allah’ın ne kadar yüce olduğunun göstergesinden başka nedir? Bayramı beklerdik tüm ramazan boyunca aslında bir yandan da bitmemesini isterdik. Lakin bayram o kadar güzel olurdu ki; herkesin evinde biri neşe, heyecan, huzur olurdu. İnsanlar kinlerini, hırslarını bir tarafa bırakıp birlik olur ve bayramlaşırlardı. Ahh eski bayramlar dönülmesi zor ama, ama mümkün olan o muhteşem günler, çocukların mutluluğu büyüklerin huzuru olan bayramlar. Kelimesinde bile bir huzur olan, dinimizin bize verdiği en büyük eğlence. Keşke hiç büyümeseydik! Bayramlar aynı kalsaydı…
Ramazan on bir ayın sultanı… Bereket, yardımseverlik, dayanışma… Çoğumuza birçok şey çağrıştırır ve çok güzel şeyler hissettirir. Ama insanların bazı düşüncelerini aktaramadıklarını hepimiz biliriz. Ramazan çoğu insanda aktaramadığı düşüncelerin tohumunu eker.
İnsan büyüdükçe daha iyi düşünüyor ve daha iyi idrak edebiliyor. Küçükken sırf özendiğim için ve herkes oruç tutarken yemek yemek zoruma gittiği için oruç tutardım. Şimdi ise orucun ne olduğunu bilerek ve bu duyguyu en derinden yaşayarak tutuyorum oruçlarımı. İnsanlar bir şeylerin kıymetini o şeyleri kaybedince anlar ya hani; oruç da böyle. İnsan aç iken anlıyor yemeklerin kıymetini. İftarda yemek seçemiyor mesela. ‘’Onu yemem, bu güzel değil.’’ Diyemiyor. Her gördüğünü almaya çabalamıyor. İhtiyacı kadar alması gerektiğini öğreniyor. Aç insanların halinden anlıyor ayrıca. Yardım etmesi gerektiğini, elinde bir ekmek varsa yarısını bölüp paylaşmayı öğreniyor. Evet, elimizdekileri zor kazanmıyoruz ama bunların artması için de yani bereketlenmesi için paylaşmamız gerekiyor. Rızkı veren Allah’tır ama bereketi kazanan, ruh doygunluğu için çabalaması gereken insanın kendisidir. Ramazanı sadece oruç tutma ayı olarak görmemeliyiz. Amacını anlamalı ve Ramazan’ı dolu geçirmeliyiz. Hayırlı Ramazanlar.
Yazıları için Tuğçe Günay ve Ayşe Koçak’a teşekkürlerimi sunarım.