Sarı renk diğer renklere nazaran canlı bir o kadar da içerisin de tarih barındıran benim için ise birçok anılar saklayan bir renktir. Yani öyle sıradan herkesin kabullendiği gibi bir renk değildir. Sarı renk eski Türklerde devletin yönetim merkezini belli ederken, benim için ise taksi dolayısıyla da babam demektir. Sarı renk eşittir taksi, taksi eşittir babam. Rahmetli babam Araştırma Hastanesinden emekli bir devlet memuruydu. Yıllarca devletine hizmet etmiş geride şan ve şerefle dolu bir memuriyet hayatı bırakarak 2002 yılında emekli olmuştu. Babam devlet memuruydu ama bir yandan da boş zamanlarında taksicilik yapardı. Boş durmayı sevmedi. Babam işlerini yaparken hızlı hareket etmeyi sever, ailesinin geçimini ön planda tutardı. Kendimi bildim bileli arabamız vardı. Babam arabamızı hususi değil ticari kullanırdı. İşten arta kalan boş zamanlarında hep takside dolayısıyla da durakta vakit geçirirdi. Çoğu gün veyahut ta günler hatta bazen de haftaya varan babamızı görmediğimiz anlar olurdu. 80’li ve 90’li yıllar herkesin arabasının olmadığı ticari taksilerin çok iş yaptığı yıllardı. Babam çoğu zaman hastane nöbetinden çıktıktan sonra eve uğramadan taksiye çıkardı. Eve gelmediği günler çoktu. Çocuktuk çoğu zaman bunu fark edemezdik. Akşam babam gelmeden erkenden uyur sabah kalkar okula giderdik. Annem ise sorduğumuz sorulara babamın akşam geç geldiğini sabah ise erkenden gittiğini söyleyerek kaçamak cevaplar verirdi. Hâlbuki o günlerde babam ne eve gelmiştir ne de sıcak yatağında uyumuştur. Kim bilir o gün hangi ilde hangi ilçe veya köyde yolcusunu sevdiklerine kavuşturuyordu. Çoğu zaman babamı cam kenarında beklerdik. İki katlı evimizin üst katında pencereden dışarı bakınca taksi yazılı o sarı renkli kutuyu görmeyi ne de çok isterdim, isterdik. Zira o renkli şey aslında babam demekti. Camdan dışarıya sarkan başımızla baktığımızda ucu hafifçe görülen araba bizi bizden alırdı. Heyecandan ne yapacağımızı bilemezdik. Zira gelen babamızdı. Evimizin direği, can simidi evine geri dönmüştü. Babam eve eli boş gelmezdi. Elinde mutlaka bir şeyler olurdu. Hele de uzak bir şehre gitmişse, oranın mutlaka en çok tercih edilen meyvesini getirirdi. Hiç unutmam bir gün elinde filelerle portakal getirmişti. Zira o günlerde babam Mersin’e yolcu götürmüş dönüşte ise portakalları araca doldurmuştu.
Babamın sarı levhalı ve daha sonra sarı renkli aracı Erzurum’da Cumhuriyet Caddesinde Dadaş Sinemasının hemen yanı başında ki durakta dururdu. Vefatından bir süre sonra taksiyi ve ticari hattı devredinceye kadar bizim ikinci buluşma yerimizde hep orasıydı. Babamı bulmak isteyen herkes Dadaş Sinemasının önündeki taksi durağına giderdi. Bizde kendimizi idare etmeye başladığımız andan itibaren orayı bilirdik. Babam kesinlikle bizim ticari araç kullanmamıza ve bu işe meyletmemize izin vermezdi. Okumamızı ve hayatın zorluğu karşısında dirençli olmamızı isterdi. Araba kullanma ısrarımızı ise zamanı gelince diye hep ötelerdi. Arabaya alışırsak okulu bırakacak olmamızdan tedirgin olurdu. Haklıydı. Bizlere güveni ise tamdı. Siz okulunuza devam edin ben kendimi idare ederim derdi.