Türk eğitim tarihinin amacı, eğitim meselemizi tarihi derinlik ve bütünlük içinde kavramaya çalışmaktır. Eğitim ve öğretimle ilgili geçmişten günümüze ürettiğimiz, benimsediğimiz, geliştirdiğimiz düşünceleri anlamaktır. Uygulamaları ortaya koymaktır. Hepsinden önemlisi nasıl bir insan ideali için çabaladığımızı araştırmaktır. Çünkü eğitimimiz en geniş biçimde incelenmez ve öğrenilmezse geliştirilemez. Özgün fikirler üretilemez. Türk eğitim tarihi, tarihi bilinen ilk Türk toplumu ile başlar. Tarihe baktığımızda oldukça geniş bir coğrafyada hüküm sürdüğümüzü görürüz. Fakat bu genişlik içinde kurduğumuz bazı devletler, tarihimizin önemli bir kısmını oluşturur. Bu devletler sırasıyla şunlardır: Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Bir milletin eğitim tarihi, eğitim ve öğretiminin tarihidir. Çoğu zaman biri diğerinin yerine kullanılan bu kavramlar şu şekilde tanımlanabilir: Eğitim, “kişinin zihni, bedeni, duygusal, toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının en uygun şekilde ya da istenilen bir doğrultuda geliştirilmesi, ona birtakım amaçlara dönük yeni yetenekler, davranışlar, bilgiler kazandırılması yolundaki çalışmaların tümüdür. Eğitim, hayat boyu sürer; planlı ya da tesadüfî olabilir.” (Akyüz 2018,2)
Öğretim ise “teşkilatlı ve düzenli olarak genellikle bir öğretim kurumunda (okul vs.) öğretmenler tarafından, öğrencilere, araç gereç kullanılarak bilgi aktarılması ve öğretilmesi çalışmalarının tümüdür. Öğretim, eğitimin bir parçasıdır ve ancak öğretilen şeyler kişinin davranışlarında olumlu yönde değişiklikler meydana getirmişse eğitim haline dönüşür.” (Akyüz 2018,2) Bunlar dışında eğitimin ve öğretimin akademik düzeyde birçok tanımı yapılmıştır. Ben bunları sıralayarak tekrara düşmek istemem. Günün anlamına ve dahası sosyal bilimler ruhuna yakışır şekilde kendi çıkarımımı dile getirmek istiyorum. Eğitim -benim açımdan- kişinin kendini bilme sürecidir. Biz öyle öğrendik: İlim, ilim bilmektir. İlim, kendin bilmektir. Bu sebeple eğitim bir işin görgüsüdür, diyebilirim. Öğretim ise o işin bilgisidir. Bu kapsamda amaçlanan bilgiyle görgüyü bütünleştirebilmektir. Bunu gerçekleştiremediğimiz zaman karşısındaki hasta yakınına “babanız ex oldu” diyebilen doktorlarla karşılaşırız. Evet, bu doktorun işi hakkında bilgisi vardır ama işine dair görgüsü olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü biz, birine bırakın “ex oldu” demeyi öldü bile demeyiz. Hiç olmaz rahmetli oldu ya da hakkın rahmetine kavuştu deriz. Yine trafik bilgisinden yüz tam puan alan sürücünün araç kullanırken telefonla konuşması, onun trafik görgüsünden uzak olduğunu gösterir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Anlaşılan o ki eğitim, öğretimi içine alan bir kavramdır. Ve iyi insan olma sorusuna verilen cevaptır.
Eğitim hakkında yaptığımız açıklamalara bakıldığında Türk eğitim tarihini incelemenin faydaları açık şekilde görülmektedir. Çünkü her toplum gibi biz de bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendirmek için kendi kültürel kodlarımıza uygun bireyler yetiştirmek isteğindeyiz. Besleneceğimiz kaynak, geleneğimiz olacaktır. Bu sebeple Türk eğitim ve öğretimini, kültür ve medeniyet dairemiz içinde karşımıza çıkan düşünür ve ediplerden hareketle sunmak mecburiyetindeyiz. Zira Türk eğitim tarihinin fikirsel yönü zengin ve değerlidir. Bugün Batılı eğitimcilerin ileri sürdüğü görüşlerden bir kısmı yüzyıllar önce bizim eğitim sistemimizde dillendirilmiştir. Örneğin günümüz pedagojisinin temel ilkelerinden olan çocuğun tanınması, bireysel farklılıklara göre eğitim yapılması Osmanlı Devleti’ndeki Enderun’da uygulanmıştır. Öte yandan Türk eğitim tarihinde; Farabi, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Yunus Emre, Koçi Bey, Nabi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ziya Paşa, Mehmet Akif Ersoy, Nurettin Topçu ve Mustafa Kemal Atatürk gibi çok önemli şahsiyetler vardır. Bizlere düşen bu isimleri ve görüşlerini tanımak, geçmişi ile gurur duyan bir nesil olabilmektir.
Türk eğitim tarihini araştırmak ve öğrenmek eğitimle uzaktan yakından ilgilenen herkes için gereklidir. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte ben bunlardan birkaçını dikkatinize sunmak istiyorum.
- Türk eğitim tarihi insan yetiştirme fikir ve uygulamalarımızı araştırdığı için o bilinmezse eğitim sorunları çözümlenmeyecektir.
- Türk eğitim tarihini bilmeyenler “bizim medeniyetimizde eğitim namına bir şey söylenmemiş, yapılmamış” diyerek aşağılık kompleksine kapılabilirler. Oysa Türk eğitim tarihini okuyanlar, muhteşem bir dünyaya kapı aralayıp geleceğe ümitle bakacaktır.
- Türk eğitim tarihinden çıkaracağımız sonuç hiç şüphesiz geleceğimizi inşa etmede bizlere veriler sunacaktır.
- Mimarlık tarihini bilmeyen bir mimar düşünülmeyeceğine göre eğitim tarihini bilmeyen bir öğretmen hayal edilemez. Eğitim tarihini bilen bir öğretmen, çok daha bilinçli davranacaktır. O, eğitimdeki değişimleri eleştirel bir gözle değerlendirecektir. Nihayetinde böyle bir öğretmen; düşünen, sorgulayan öğrenciler yetiştirecektir.
Sözlerime Türk eğitim tarihinin kaynaklarını sıralayarak son vereceğim. Türk eğitim tarihinin kaynakları;
- Devlet arşivleri,
- Eğitim müzeleri,
- Bazı okulların arşivleri,
- Özel kişilerin ellerindeki belgeler,
- Kütüphaneler ve sahaflarda bulunan süreli yayınlar ve kitaplar,
- Eğitimciler ve öğretmenlerden derlenebilecek bilgilerdir. Yazı için Hande Aydın’a teşekkür ederim.