Geçtiğimiz yıl Alaçatı köyüne gittik. Çeşme'yi gezdik. 1989 senesinde Erzurum merkez ve ilçelerindeki birçok köye gittik. Bu sene yine Erzurum' un bir zamanlar mesire yeri olan Tuzcu köyüne, Poççik, Kavurma Çukuru, Söğütlü, Erinkar köylerini dolaştık. Dünya'nın birçok ülkesinin gıpta edeceği arazilere, topraklara, bitki örtüsüne, kuş çeşitliliğine, akarsulara sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bazı yanlış uygulamalara rağmen bu tabiat servetimiz hala umut vad ediyor, hayat veriyor. Köylerin şehirlere taşınma dönemi bana göre bitmiştir Tarımsal ve hayvansal ürünlere ihtiyaç artmış, üretim yine bir çok yanlışlıklar sebebiyle tüketimi karşılayamaz duruma gelmiştir. Ruhen ve bedenen dinlenme alanları kent hayatında yok denecek kadar azdır ve çok pahalıdır. Şehirlerde yaşayan insanlar hafta sonu tatillerinde, yıllık izinlerinde, yahut fırsat buldukları zamanlarda kırsal kesime akın akın gitmektedirler. Bu gidişler tamamen zaruri bir ihtiyacın tezahürüdür ve asla lüks görülmemelidir. Fakat ne yazık ki köylerin ekseriyetinde oturma, dinlenme alanları yoktur. Köye gelen şehirli konukları ağırlayacak bahçelerden yoksun durumdadır. ( Bazı köylerde parası olan vatandaşlar arazi satın alarak şahıslarına münhasır konaklar, büyük bahçeler yapmışlar. )
Yazımızın başında bahsettiğimiz Alaçatı bu durumu aşmış ve meseleyi çözmüş. Aynı şekilde Akdeniz, Karadeniz ve Marmara kıyılarında birçok ilçe ve bunlara bağlı köyler dinlenme turizminin merkezî olmayı başarmış haldedir. Erzurum ilinde bu meyanda yapılacak çok şey, atılacak çok adım, alınacak çok mesafe var. Şehirden köylere dinlenmek ve kır yapmak amacıyla gelen insanlarımıza öncelikle hizmeti, misafirperverliği ön plana alan çalışmalara başlanmalıdır. Bizim şehrin hemen her köyünün farklı bir güzelliği, farklı bir zenginliği var. Kiminde yaz sıcağında serin yayla havası, kiminde şırıl şırıl dereleri, kiminde alabildiğine kır çiçekleri, kiminde çam, söğüt, leylak, iğde, kavak ağaçlarıyla yeşil güzel bir manzara, kiminde enva-ı çeşit kuş sürüleri var. İnanç ve edebiyat yönü olan Aşık Emrah'ın, Yunus Emre'nin, Pir Ali Babanın, Alvar İmamı Muhammed Lütfi Efenin, Aşık Ferhat 'ın ve daha nice gönül ehli insanın köyleri var. Bazılarında bunların hepsini bulabilirsiniz. Yerden kaynayan buz gibi soğuk gözeleri, çeşit çeşit kelebekleri, küçük göletleri, tarihî çeşmeleri, konakları, yapıları var. Kısacası helva yapacak herşey var helvayı yapacak çaba, program ve insan kaynakları eksik.
Ne yapılabilir? Bir fikir babında şunları söyleyebiliriz. Mesela; bütün köy muhtarları ve azaları bu işle görevlendirilebilir. Köye günü birlik gelenler veya konaklamak isteyenler için imkân ölçüsünde alanlar açılabilir. Bu yapılırken kesinlikle beton yapılaşmaya, çok katlı binalara izin verilmemelidir. Her köyün kendi mimarisine uygun taş evler yapılabilir yahut halihazırda olan sağlam boş, atıl konaklar elden geçirilerek hizmete sunulabilir. Burada unutulmaması gereken hususlardan biride temiz, hijyenik tuvaletler, temiz çevre ve çevrenin korunması olmalıdır. Bu konuda vatandaşları bilinçlendirme çalışmaları aralıksız yapılmalıdır. Köylerde gıda nizamnamesinde değişiklikler yapılarak ferdi üretime ve bu üretimin doğrudan satışına izin verilebilir. Bunun için birbirine yakın birkaç köye ortak gıda kontrol birimi açılabilir. Böylece birinci elden emeğinin karşılığını alan köylü , hem ucuz ve sağlıklı gıdayı alan şehirli kazançlı çıkacaktır. Şehrimiz Erzurum 'a has bitkiler var. Kiriş, çaşır, evelik vs. Bunların pazarlamasının birinci elden muhtarlıkları ve ihtiyar heyeti koordinasyonunda yapılması mümkündür. Hatırımızda olsun " Can boğazdan gelir" Beslenemeyen ve sağlıklı olmayan hiç bir cemiyet yaşayamaz, teknoloji üretecek zindeliğe ulaşamaz. Erzurum'un ve Türkiye'nin refahı tarımdan, hayvancılıktan ve düzenli, disiplinli turizmden geçer.
Kalın sağlıcakla.
Nizamettin Korucu