(Dünkü yazının devamı)
(…) Yozgat-Çekerekli gencin, “Şehit olursam, annemi ve 3 kardeşimi de kurtarmış olurum” sözleri kulaklarımda çınlıyordu. Ama hayatını, ailesine maddi gelir sağlamak için feda etmeye hazır bu genç, cebinde, otel ve dolmuş parası olmadığından, otogarda gecelemeyi, 15 kilometrelik yolu yürümeyi düşünüyordu. Ben ise bu gence bir avuç bozuk para vererek, sanki vicdanımı rahatlatıyordum. Bu düşünce beni boğar gibi oldu.
Cüzdanıma baktım, 220 TL vardı…
O an aklımda ne park yeri sorunu ne arabam ne de karşılayacağım yolcular kalmıştı. Aracımı orada bırakıp, AŞTİ binasına doğru koşmaya başladım. Koskoca terminalin insan kaynayan kalabalığında, bir o yana bir bu yana kaç kez gittim bilmiyorum. Kan ter içinde kalmış bir halde yolcuların oturduğu bölümlere bakmaya devam ederken, aradığım genci, alt katta, gelen yolcu bölümündeki sıraların birinin, duvara dayanmış köşesine iki büklüm uzanmış halde gördüm.
Bir süre onu yattığı yerde izledikten sonra yanına gittim.
-Çekerekli kardeşim, sana para lazım olur diye düşündüm. Cüzdanımdaki tüm para bu. Alırsan çok sevinirim…
Uykulu gözlerle bana baktı. Belli ki, duyduklarından pek hoşlanmamıştı.
-Abi ben dilenci değilim. Kesinlikle almam. Hem bana niye para vermek istiyorsun ki?
Bu sırada gözlerinden damlalar düşmeye başlamıştı. Başını öne eğip, gözyaşlarını gizlemeye çalıştı. Duygusal biri olduğum için benim de gözlerim yaşarmıştı.
Yanına oturdum ve katlayıp avucumun içine sakladığım parayı uzattım.
-Dilenci olmadığını bildiğim için geldim. Sen onurlu bir gençsin. Bu para az da olsa işini görür.
-Abi kendimi kötü hissettim. Alamam.
-Bu parayı borç say kardeşim. Telefon numaramı vereyim, sen de uzman çavuş olduğunda, alacağın ilk maaşla borcunu ödersin.
-Ya uzman çavuşluğa almazlarsa?
-Numaram sende kalacak. Durumun müsait olduğunda ödersin…
Önerim aklına yatmıştı, ama parayı almayı kabul etmesi yine de 5-10 dakika sürdü. Çantasından çıkardığı zarfın arkasına da telefon numaramı yazdım. Adının Mustafa olduğunu öğrendiğim genci orada bıraktım.
Son kez dönüp baktığımda, çantasını yastık yapmış, sıranın üstüne kıvrılıp uykuya dalmıştı.
Arabama döndüğümde, trafik polisi ceza yazıyordu. Hiç itiraz etmeden makbuzu alıp aracıma bindim ve radyoyu açtım. Gece haberlerinde, terör örgütü PKK ile çatışmalarda şehit olan 5 uzman çavuşun isimleri okunuyordu...
Bu yazıyı kaleme aldığım birkaç gün boyunca yine şehit uzman çavuşların adları -daha öncekiler gibi- haberlerde verilirken hep Mustafa’yı düşündüm.
Biliyorum ki, uzman çavuşların adları bundan sonra da şehit haberlerinde sürekli okunacak ve Mustafa’nın sözleri hiç aklımdan çıkmayacak.
Terörle mücadeledeki önde gelen gücün, yoksul Anadolu insanındaki vatan sevgisi olduğu bilinmelidir. Bununla birlikte, ailesine maaş, kardeşlerine iş sağlamak için yirmili yaşlarda şehit düşmeyi göze alan daha çok Mustafa’nın olduğu da unutulmamalıdır."
***
Onlar işte…
Şehit düştüklerinde akşam haberlerinin 15-20 saniyesi miktarınca gündemimizde yer bulabilen serdengeçtiler, isimsiz kahramanlar...
Bizim çocuklarımız onlar…
Aldığımız nefesi, sürdürdüğümüz konforu, lüksü, huzuru, saadeti, hürriyeti, her şeyi onlara borçlu olduğumuzu bilelim. Esas mesele bu.
Ve fakat bilelim bilmesine ama orada bırakmayalım işte. Terörü önlemenin, taktik bilgiyle ve ileri teknolojiyle kayıpların önüne geçmenin parlamentodan bürokrasiye, sivil toplumdan partilere, hepimizin en öncelikli sorumluluğu! Bununla birlikte; kahraman gazilere, onların ailelerine ve aziz şehitlerimizin geride bıraktıklarına en yüksek derecede sahip çıkmak, bir izzeti nefis meselesidir. Sadece devlet ya da dernekler değil, yine hepimiz için tabii...
Bizim yaşadığımız bölgede güçlü, etkin, caydırıcı kabiliyeti yüksek bir ordu olmadan ne rahat uyku mümkün bize ne sükûn ne de bölgesel barış!
Allah o çocuklarımızı ve hikâyesi Mustafa’nınkine benzesin ya da benzemesin bütün askerlerimizi korusun. Gürbüz Evren gibi duyarlı ve merhametli insanlar da hep var olsunlar, sağolsunlar.
Uzman Çavuşlarımızın şahsında rütbeli, rütbesiz tüm askerlerimize minnetle, şükranla, sonsuz sevgi ve saygıyla…
* Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Pusula yazıları arşivinden bugüne uyarlanmıştır.
Güzel manidar. Bu ülkenin kaderi böyle. Askerliği tercih edenlerin nedeni daha çok maddi sorunlardan dolayı olsada. Sonuçta Vatan için canını vermeyi göze alan, şehadet mertebesine büyük bir teselli olarak gençlerimiz var. Allah'ım tüm yetkililere olayı kökünden çözmek için samimi ihlâslı icraatlar nasip eylesin. Birlik ve dirlik içinde yurursek bu işler çok rahat çözülür, ve acı hikayeler de yaşanmaz.... Tabi sizin göreviniz de yazmak. Toplumun sinir uçlarını canlı tutacak hikayeler projeler üretmek paylaşmak.... Selam ve muhabbetlerimi sunuyorum sevgili hocam
Haklısın sevgili ağabeyim. Kader icabı insanımız can pazarına sürüklense de içten içe yanan o cevher başka. Hiç kimse, kimseyi para için ölüme ikna edemez. Ama şehitlik mertebesi, hatta izlediğimiz yürek yakan videolardan anlıyoruz ki çoğu asker için şehitlik hayali, o kardeşlerimizi cesur, yenilmez ve ölümsüz kılıyor. Biliyorum, sen de bir şehit kuzenizin. Rahmetli Erhan ağabeyimin manevi mirasıyla, ondan feyz alarak konuşuyoruz biraz da. Lakin Anadolu'muzda şehit vermemiş kaç sülale, kaç aile kaldı ki? Allah Mehmetçiğimizi korusun.