Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması üzerine kuruldu. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler Osmanlı Devleti’nin milletleri arasındaydı. Haliyle bir Rum kültürü, bir Ermeni kültürü, bir Musevî kültürü, Müslüman Türklerin, Arapların, Kürtlerin vb. kavimlerin kültürü, hep iç içeydi. Birbirini etkiliyor ve etkileniyorlardı. Özünde her kültür muhafazakârdı.
Osmanlı Devleti, İslam Hukuku ile yönetilen bir ülkeydi. 1517 yılından itibaren Osmanlı Padişahları, aynı zamanda İslam âleminin Halifesi sıfatını taşıyorlardı. Osmanlıdaki diğer Semavî dinlerin de ruhanî merkezleri vardı ve bu merkezler, devlet tarafından, inanma hürriyetinin bir gereği olarak korunup kollanıyordu. Haliyle gerek Osmanlı Devletinde gerekse Avrupa krallıklarında, semavi dinlerin mensuplarında, bir ‘muhafazakâr kültür’ ortamı hep mevcuttu.
Muhafazakâr kültürün içinde; siyaset, ekonomi, sosyal ve psikolojik hayat şekilleniyordu. Bir başka söyleyişle Osmanlı Devleti’nde İslam, Hristiyanlık ve Musevilik yaşıyor, yaşatılıyordu. Bu muhafazakârlığı, her inanç kendi milli değerlerine bağlılıkları oranında, temsil ediyordu.
Fransız ihtilali ladini bir ihtilaldi. Bu sayede devletin dini bir otoriteye bağlı olmadığı, halkın da istediği dini inanca sahip olabileceği bir sistem kuruldu. Fransız devrimi ulus devleti kavramını dünyaya yaydı. Çıkan ihtilaller ve savaşlar sonucu imparatorluklar dağıldı. Laik yapıdaki ulus devletler doğdu.
İleri yahut geri kültür
Ümmet ve millet kültürü dini idi, ulus kültürü ise laik ve pozitivist inancın desteklediği yeni olguydu. Böylece zamanımıza kadar ulaşan bir iki başlılık ortaya çıktı. ‘Muhafazakâr /gerici kültür’ ve ‘Muhafazakâr Olmayan/ilerici kültür.’ Her iki kültürün davacıları ve taşıyıcıları zuhur etti.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Pozitivizm benimsendi. Türkiye modernliğin ilk ideolojisi, Pozitivizme inanan, Atatürkçülük olarak kabul edildi. 1950 seçimlerine kadar Türkiye’de, gerçek bir ideolojik muhafazakârlık olarak, laik yahut pozitivist kültür dayatıldı ve savunuldu. Atatürkçü muhafazakârlık kamu gücünü kullanarak, dini/milli muhafazakârlığa ait kurumsal yapıları ya kaldırdı ya da toplumsal görünümlerini engelledi. Eski kültürel yapının yerine pozitivist karakterdeki Batı kültürü yerleştirilmeye çalışıldı.
Muhafazakârlık ve sağ partiler
Demokrat Parti’nin kurulması ve çok partili demokratik hayatın başlaması üzerine, 1950 seçimlerinden itibaren, bastırılan, muhafazakâr kültür, CHP’nin karşısındaki partilerin ortak tezi oluverdi. Sağ partiler, çeşitli dozlarda, milli kültürü siyasette kullandılar ve iktidarlarında da kontrollü bir şekilde milli kültürü geliştirmeye çalıştılar. Böylece muhafazakâr kültür AK Parti iktidarıyla birlikte daha net bir görünüm kazandı: ‘Muhafazakâr İlericilik.’
Burada ilginç olan bir detay var: İlerici Muhafazakârlık Batıcı kültürün sağladığı alt yahut üst yapının içinde varlığını korudu. AK Parti iktidarı ise gerek tek başına yürüttüğü iktidar yıllarında gerekse Cumhur İttifakını kurarak, Türkiye ilerlemesinin, ‘Muhafazakâr ilericilikle’ mümkün olabileceğini kanıtladılar.
CHP neden gerici!
CHP ilericiliği, Atatürk ilkeleri denilen ve artık geçersiz durumdaki devrim yasalarına dayandığından ve parti bu ilkeleri tabulaştırdığından, muhafazakârlaştı. Baştan beri muhafazakâr bir yapı olan milli kültür ise, zamanla ilerici muhafazakârlığa doğru gelişerek, milli değerlere bağlı bir gelişmenin mümkün olduğunu kanıtladı.
Şu anda ülkemizde hâlâ iki kültürel yapı siyasi, sosyal, psikolojik çatışmayı, ötekileştirmeyi besliyor: Biri CHP’nin tanımladığı pozitivist kültür ki, CHP onu Atatürk ilkelerine hapsetti ve gerici bir parti hüviyeti kazandı. Klasik muhafazakâr yapı ise, bilim ve sanayi hamleleri ve Türkiye’yi dönüştüren şehircilik, ulaşım, eğitim, sağlık, vb. hizmet ve üretim alanlarındaki başarısıyla, ‘muhafazakâr ilericiliği’ milli, fakat evrensel özelliklere sahip siyasal bir sisteme dönüştürdü.
Demek klasik kültür tutucu ve gerici değil; aksine, pozitivist kültüre yer açmak için üretilen bir kara propaganda idi. Artık kral: çıplak; CHP (tüm iltisaklarıyla tutucu); AK Parti de yine bütün iltisaklarıyla muhafazakâr ilericiliğin temsilciliğini ele geçirdi.
Muhafazakâr ilericilik
Türkiye’yi CHP değil, ilerici muhafazakâr AK Parti, uluslararası etkiye sahip büyük bir devlet olmaya doğru ilerletiyor. AK Parti’nin ilerici muhafazakârlığı tüm İslam âlemine de bir model olmaya başladı. Dünyanın dört bir yanından Sn. Erdoğan’ın seçim başarısını kutlamaya gelen Müslüman liderlerin heyecanı,’ muhafazakâr ilericiliği’ de iyice anlamak ve Türkiye tecrübesinden öğrenmekti.