M. Talât Uzunyaylalı
İdeolojiler çağı terimi 19. Yüzyıldaki düşünce çeşitliliğinin ortaya çıktığı ve taraftar bulduğu bir dönemde başladı. Merkezi Avrupa idi. Bu dönemden önce ideolojiler ve ideoloji devletleri yoktu. Bilim adamları son iki yüz yılı analiz ederken şu türden bir ayrım da yaptılar. Onlara göre, 20. yüzyıl totaliter ideolojik putperestlik çağıdır; 21. yüzyıl ise post ideolojik veya post modern çağ.
İdeolojik putperestlik çağı (namı diğer: Modern düşünce) 20. yüzyılda dinin etkisinden çıkmış, ideolojileri yeni din olarak benimsemiş ulus devletlerin yükselişe geçtiği çağdır. Hitler, Stalin, Lelin, Mao; faşizm, kominizim, sosyalizm vb. ideolojilere mensup totaliter rejimlerin ortak özellikleri arasında, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması, devletin güçlendirilmesi ve ideolojinin kutsallığını kutsama mecburiyeti vardı.
Aynı dönemde parçalanan Osmanlı devletinin yerine kurdurulan tüm memleketler de ideolojik putperestlik çağına iliştirildi.
21. yüzyıla ulaştık. Artık uzun süredir postmodernizmin sesi yükseliyor: Modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin ürettiği sorunlar, özellikle, insanı merkeze alan, seküler ve hümanist dünya görüşü, içinden çıkılamaz bir noktaya doğru sürüklenen beşeri ve fiziki sorunların müsebbibidir. Postmodernizm modernizme sadece eleştiride bulunmuyor çeşitli kurtuluş reçeteleri de sunuyor.
Ölen öldü olan oldu. İdeolojik Putperesttik Çağı’nın sonuna geldik... Uyanır, İslam’a ve milli kültüre 'bilinçli' dönersek, kurtuluruz. Ak Parti’nin ve MHP’nin bunun arayışı içinde olduğu görülüyor; çünkü yaklaşan felâketi biliyorlar.
Nedir beklenen felâket? Komünizm, sosyalizm, liberalizm, kapitalizm, rasyonellik, akılcılık, bilimsellik gibi ideolojileştirilmiş putperestlik yavelerini yüceltenler, bugün küresel düzeyde devasa sorunlar halini almış meseleleri nasıl çözeceklerini düşünüyorlar. Pastmodernizmi çare görüyorlar, ama artık çok geç. Ç ö z e m e y e c e k l e r... Hatta her şey daha kötüye gidecek.
Küresel sorunlar, dünya genelinde insanların karşı karşıya kaldığı ortak sorunlardır: bu sorunlar arasında küresel ısınma, çevre kirliliği, nüfus artışı ve işsizlik, yetersiz beslenme ve açlık, göçler, uluslararası terörizm ve salgın hastalıklar, adaletsizlik, sömürü, kimliksizleştirme, ötekileştirme... Vb. temel yapılardaki bozulmalardır.
26 milyarder, 3,8 milyar insandan daha zengin! Afrika, bu gün artık yakasındaki Fransız elini silkip atabiliyor. İnsanlar ideolojinin büyüsünden kurtuldukça başlarına gelen felâketi anlamaya başlıyorlar. Dünyanın en zengin 26 milyarderinin, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50 sini oluşturan 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit servete sahip olması bir kader değildir. Köleler uyanıyor, daha seller sular gibi uyanacaklar. İdeolojiler çağı kapanırken çok gürültü çıkacak.
Zaman, hareket demektir; hareket ise değişim. Kur’an’da 364 ayette zaman ifadesi geçmektedir ve hepsi insanın halden hale girişini anlatır. Eski çağ filozofları, Sokrates, Platon, Aristoteles gibi şahsiyetlerin yanı sıra Nietzsche, Goethe, Hegel, Marx gibi ideolojik putperestlik çağını inşa eden filozoflar, hayattaki temel yapının değişim olduğunu anlamışlardır. “Her şey akış içindedir, hiçbir şey durağan değildir.”
İnsanlık bir ideolojiler çağı yaşayacaktı; ilmî-i İlahi’de olmasaydı, bu zaten mümkün olmazdı. Akış devam ettiğine göre, giden ideolojiler çağıdır, fakat gelenin ne olduğu o derece net değildir.
İdeolojiler çağının çöküş sürecinde uluslararası sömürü şebekesi olan şirketler önce çökmeye başlayacak. Bu yönde yapılmış akademik araştırmalar var.
Zaman akıyor, değişim tabii ve zorunludur; biz Türkler, İslam milletine baş ve kol olmuş bir milletiz; insanlık adil bir dünya düzenini mümkün kılacak bir lider ve bir millet bekliyor; o millet neden bizim milletimiz o lider neden bizim evlatlarımız olmasın?
Evren Allah’ın hükümetidir; O'ndan başka fail yoktur, insanlar iradeleriyle imtihan olmaktadır. Sınırlarında bayrak asıyorlar diye kimse Allah’ın mülkünü mülkleştiremez. Zaman ve akışa yaptığım vurgu bu noktayı belirginleştirmek içindir. Rabbimizin zaman denilen meleği, dünkü putperestlere yaptığı gibi, bugün de ideolojik putçuluğa devam edenleri vakitleri dolunca paketleyip depoya kaldırır. Mahkeme günü gelince de depodan çıkarır.
Bir bayrağın altına yaşayanlar, Allah’a kulluk etmiyor ve hâlâ ideolojilere hizmet ediyorsa, zaten kendilerini ölmeden depoya kilitlemişler demektir. Beş duyunun ‘benim, benim’ dediği haz nesnelerinin verdiği zevk hapislerinde ömürlerini tamamlayan ve fakat varlıklarında Allah’ı bulamayanlar hayat denilen sınavdan sınıfta kalmış olurlar.