M. Talat Uzunyaylalı
Cumhuriyet kurulup devrimler gerçekleştirildiğinde en önemli sorun Sünni Müslümanlıktı. Rejim, Komünizm olmadığından, dini doğrudan yasaklayamıyordu, fakat gelişmesini önlemek için her türlü tedbir alınıyordu. Bir taraftan da ülkemizdeki Alevi inanışının ‘Türk dini’ yapılıp yapılamayacağı üzerinde kafa yoruluyordu. Ülkemizdeki Sünni İslam inanışı bir fıkha sahip olduğundan, tehlikeli görülüyordu. Fıkhı olmayan felsefeden ideolojilere ve Alevi inanışının temellerinin anlatıldığı Buyruk’lardaki söylencelerden oluşmuş, kendi içinde de homojen olmayan Alevilik, ‘Türk İslam Projesine’ dönüştürüldü. İlerici, hümanist Alevilik, beyaz dindi; fıkhı olan Hanefi ve Şafii mezhepleri ise Emevi diniydi ve ‘kara din’ anlayışıydı. Çünkü anayasası vardı!
Tarihsel ve güncel bir durum olarak Alevi kaynaklarında Sünniler, ‘Ehl-i Yezid’dir.[1] Çeşitli nedenlerle bir Yezit (Sünni) öldürüldüğünde kanı, malı, mümin için (Kızılbaş) helaldir.[2] Sünni’nin eli bir gıdaya değdiğinde o şey Alevi bireyi için ‘mundardır.[3] Alevilerin Sünnilere karşı ‘takiyye’ yapması zorunludur.[4]
Aleviler İslam’ın ilk yıllarından itibaren, organize olmuş, Abbasilere destek olarak, Sünni Emevi devletinin yıkılmasını sağlamışlardır, Fakat daha sonra Abbasiler de Sünni bir siyaset takip etmiş, karşı güç olarak İran Şia’sı ortaya çıkmıştır. Abbasilerin yıkılmasının ardından Selçuklular ve Osmanlılar İslam mirasına sahip oldular. İran’daki Türk hanedanı Safaviler, Şii, Caferi vb. yorumlar altında, Kızılbaşlığı ‘gerçek İslam olarak’ kabul edip Yezidleşen (Sünni) devletlerle mücadeleye devam ettiler.
Alevi iddiaları şöyle: Osmanlılar, ‘Anadolu halkının İslami yorumu olan Aleviliğe karşı savaş başlattılar. Yavuz, Anadolu halkına karşı Arap Müslümanlığına, sarayın ve ülkenin kapılarını sonuna kadar açtı.[5]’
Şeriat ve Alevilik yazı dizisinde, Şener ve İlknur, ‘Alevilerin 700 yıl boyunca Sünni Osmanlı yönetimine karşı savaştığını, bu mücadelenin, birinci dünya savaşı yıllarında, amaç birliği oluştuğundan, Alevilerin Mustafa Kemal’in yanında yer aldığını ve ‘Atatürk İlkeleri’ denilen değişimin gönüllü destekçileri olduklarını ve bu desteğin halen en geniş şekilde verilmeye devam ettiğini’ açıklamaktadırlar. Oktay Akbal ise, Türkiye’de Sünniliğe karşı tek gücün Aleviler olduğunu vurgular, bir yazısında.[6] Cemal Şener, Atatürk ve Alevilik isimli kitabında (s.13) Alevilerin Mustafa Kemal’i ‘Kutsal kurtarıcı’, ‘Mehdi’ gibi gördüklerini, Atatürk’e karşı ‘Tapınma ile karışık bir sevgi, saygı ve duygu seli taşıdıklarını vurgular. Alevi Yazar Fikret Oytam da, ‘Alevilerde anlatılması zor bir Atatürk tutkusu vardır, gösterdiği yola bağlılık vardır... On iki İmam Mehdi’nin Atatürk olduğunu söyleyecek kadar Ona karşı bir inanç taşımaktadırlar, demektedir[7].
Prof. Dr. Sabri Hizmetli ise, Başbakan’ken, Mesut Yılmaz’ın ‘Çağdaş Türk Müslümanlığı’ olarak açıkladığı Aleviliğe, Orgeneral İlhan Kılıç’ın verdiği desteği de hatırlatarak, kendisinin de bu görüşte olduğunu ifade etmişti. Ankara İlahiyat Fakültesi Hocası Hizmetli, Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte ‘Aleviliği Türk Müslümanlığı, Sünniliğiyse Arap Müslümanlığı’ olarak doğrulamakta ve desteklemektedir.[8]
MHP’de destek veriyor
MHP Genel Sekreter Yardımcısı Nazif Okumuş, “MHP Türk Müslümanlığını Türk-İslam ülküsü adı altında yıllardır savunmaktadır. İslam’ın Arap âdet ve kültüründen uzak olarak, rafine ederek, ibadet olarak kabul edilmesini istiyoruz. Yıllardır Türk milletine Arap âdetlerini sanki İslam’ın emirleri gibi lanse ettiler. Cahil din adamları buna alet oldu.[9]” görüşünü partisi adına açıklamıştı. Eski Bakanlardan MHP kökenli siyasetçi Namık Kemal Zeybek’te Aleviliğin Türklerin gerçek dini olduğunu uzun yıllardır konuşmalarıyla yazılarıyla dillendirmektedir.
Aleviliği Türk ulus dini yapmaya çalışanlar ‘şeriatı olmayan bir dinin’ temellendirilmesinin ancak Alevilik üzerinden gerçekleşebileceğini savunmaktadırlar.[10]
Refah Yol Hükümeti’nin iş başında olduğu dönemde özellikle gündeme getirilen ‘Alevilik Tür Ulus’ dini tezine, dönemin ünlü ‘din profesörü, Yaşar Nuri Öztürk’te, yazılarında ve kitaplarında destek vermiştir. 10 Kasım 1997 de Harp Akademileri Komutanlığında verdiği ‘Atatürk ve Din’ konulu konferansta Öztürk, şu hususların altını çizmişti: “Türkçe ibadetin gündemden kaldırılmaması lazımdır. Tam zamanıdır. İyice gündeme oturması lazım bunun. Nedir o? Kendi dilimizle ibadet etme hakkımız. Bu, sanıyorum üzerine gidilmesi gereken bir noktadır.[11]” Seçim arifesinde Sn. Kılıçdaroğlu’nun ‘ben Aleviyim’ çıkışı, manidardı. Kuşkusuz bu ifade bir mesajdı, hem dıştaki hem içteki çevrelere. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı olsaydı, Sünniliğe dayalı kamu düzeninde değişiklikler yapacağından şüphe etmemelidir.
Dinimizin kaynağı
Biz Türkler, Arap İslam devletlerinden dinî yahut dünyevî çok şey almış olabiliriz; onlarda bin yıl yönetimimiz altında kaldıklarından, Türker’den çok şey aldılar. Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin kabul ettiği Müslümanlık Hanefi, Maturidi, Yesevi Müslümanlığıdır. Emevi yakıştırması ne tarihsel ne de bilimsel olarak gerçek değildir. Fıkhı olan Sünnilik, fıkhı olmayan ve felsefeden ideolojilere kadar, geniş bir ‘din anlayışı’ olduğu ileri sürülen Aleviliğin, Türk Ulus Dini yapılması çabası geçersiz kalmıştır. Sünnilik Türker’in ekseriyetinin dini inanışı olarak devam etmektedir. Ülkemizdeki dinin kaynağı, Kur’an ve Sünnettir. Din adına oluşmuş bir kültür de söz konusudur; bu da kaçınılmazdır. Her din, içinde olduğu sosyal ve kültürel yapıya uyum sağlarken haliyle kültüre dönüşür.
Türkiye’de, bugün her inanç gurubu serbestçe hareket edebilmektedir. Cahilliği bırakıp, inançları, politikaya alet etmekten kaçınılmalıdır.
[1] Nejad Birdoğan, İttihat-Terakki’nin Alevilik Araştırması, s. 58
[2] Birdoğan, s.61
[3] Birdoğan, s.63
[4] Birdoğan, 180 ve 34. Dipnot.
[5] Şeriat ve Alevilik, Cemal Şener ve Miyase İlknur, Cumhuriyet, Mayıs 94
[6] Mesut Gerçek, Kalktık Horasan’dan Sökün Eyledik. S, 59
[7] Dr. İlyas Üzüm, Günümüz Aleviliği, s. 7
[8] Hürriyet, 2 Eylül 1998
[9] Sabah Gazetesi, 1 Eylül 20, 1998
[10] Neşe Düzel, Pazartesi Konuşmaları, 26 Ocak 1998, Zaman, 26 Ocak 1998
[11] İslam Dergisi, Şubat 98