Endişe kelimesi Farsçada düşünmek anlamında kullanılmaktadır. Düşünmek beraberinde endişe etmeyi getirir. Düşünen kişi aynı zamanda endişe eden kişidir. Endişede gelecek kaygısı vardır. Hayvanlar yaşadığı andaki durumlarına göre refleks gösterirler. İnsanlarda geleceğe yönelik kaygı oluşur. Türkçede ise düşünmek, tüş-mek kökünden gelmektedir. Düşmek, bir konfor alanını kaybetmek, yere çakılmak anlamlarını içerir. Düşen insan, arayışlar içine girer, bir şeyin içine dalar, bu nedenle düşünen insana düşüncelere dalmış denilmektedir. İnsan derde, aşka, belaya düşer. Bütün bu düşmelerin sonunda ise sıkıntı, dert, tasa vardır.
Düşünmek maya gibidir. Düşünen adam mayalanan adamdır. Sütün içindeki bir damla maya, sütü yoğurda dönüştüreceği gibi, düşünen insan da bir bilgi yığınından başka bir oluşum, başka durum meydana getirebilir.
Düşünmek kıyam etmektir. Kıyam Arapça ayağa kalkmak demektir. Hat sanatında yatay şekiller hastalığın, ölümün; dikey şekiller ise diriliğin sembolüdür. Diriler ayakta; hasta ve ölüler yatakta, olur. Kitapta, zihinde bulunan bilgiler yatay bilgilerdir. O bilgilerin yeni bilgilerle şekillenmesi, yeni bir alana yayılması yani kişinin zihninde kıyam etmesi gerekmektedir.
İnsan düşündükçe eylemin hazırlayıcı ve yapıcısı faili konumuna gelir. Nesne üzerinde ameliyat yapılan, düşünülen, yapıdır. Bunu gerçekleştiren öznedir. Kişiyi aktif hâle getiren unsur düşünmesi ve düşüncesini harekete geçirmesi olur. İnsan düşününce etken olur ve bu davranışını devamlı geliştirirse toplum içinde proaktif (önden giden, yeni yol açan) bir bireye dönüşür. Kişileri kimlikli kılan unsur onların düşünme becerilerini kazanmış olmaları ve kendi kararlarını kendilerinin vermiş olmasından kaynaklanmaktadır.
İnsanlara düşünmeyi öğretmek, bilginin zihinde mayalanarak başka bir şekle dönüşmesini öğretmektir. Eskiler nakil akîl değildir demişlerdir. Çünkü nakil kitapta bulunur, kitaptan nakli alan ve ezberleyen kişi, nakli taşımış olmaktadır. Nakli zihninde başka bir yapıya dönüştüren, ondan yeni şekiller üreten kişi, mayalanan, başkasının aklı yerine kendi aklını kullanan kişi olmaktadır.
Okullar bir nakil, ezber aracından çıkarılarak düşüncenin yurduna dönüştürüldüğünde öğrencilere yeniliklerin anahtarı verilmiş olunur.
Dünya düşünen ve dolayısı ile üreten kişilerin elinde başka bir şekle bürünür. Bademin ilk hâline yiyen kişilerin zehirlendiği bilinmektedir. Bademin bugünkü hâle gelmesi için binlerce yıl evrim geçirmesi ve insanların onları aşılayarak ondaki zehri yok etmesi ile yenilebilir hâle gelmiştir. Kâinattaki bütün buluşlar düşüncenin eseridir. Bugün bizim “Safkan İngiliz Atı” diye baktığımız at türü İngiliz topraklarında var olan bir hayvan türü değildir. İngilizler Türk ve Arap atlarını çiftleştirerek İngiliz at türünü elde etmiş ve onunla birçok zafer kazanmışlardır.
Hollandalılar dağlardaki binlerce vahşi çiçek türlerini birbirleri ile aşılayarak ve evcilleştirerek onları bahçe bitkisine dönüştürmüş, daha sonra da onları bütün dünyaya satarak milyarlarca dolar elde etmiştir.
Bizler, olaylara, sağa sola bakarak onlara hayranlık duyan bir nesil yetiştirmekteyiz. Hâlbuki aptallar hayran olur, akıllı olan, aklını kullanan, olayların sebepler dairesini çözebilen kişiler, hayranlık duydukları durumların mantığını kavradıklarında takdir duygularını ifade etseler bile kesinlikle onun karşısında edilgen bir yapıda bulunmazlar. Onlar bu durumu anlamaya, onu tahlil etmeye çalışır, onun benzerini, hatta daha iyisini üretmeye gayret gösterirler.
Elbette bilgi önemlidir, bilgi olmadan düşünce olmaz, yanlış bilgi ile de yanlış düşünce olur. Fakat düşünceye dönüştürülemeyen bilgi eşeğin sırtındaki semere benzer ki eskilerin okumakla cehalet kalkar eşeklik bâkîdir dediği durum, bilgi davranış uyumsuzluğunun, düşünceye dönüştürülmemiş bilginin işareti olur.
Balık tutmayı değil, balık almayı alışkanlık hâline getirenlerin kaderini balıkçılar belirler. Düşünmeyi öğrenmeyen kişilerden balıkçı olmaz.