Kilo işi defterde kampanya!
Her yeni gelen zamdan etkilenmeyen, etkilenmeyecek ürün yok tabii ki. Bunlardan biri de kırtasiye malzemeleri. Daha önce kilo ile defter satışını duymuştum ama artık bu işin kampanya seviyelerine gelmesine şaşırdım mı, evet, şaşırdım. Dün Bosna Caddesi üzerinde gördüğüm afişlerde kilo işi defterde kampanya ilanı karşısında ne kadar şaşırdıysam, fiyatına da o kadar şaşırdığımı söylemeliyim. 100 liradan 2 lira eksik şekilde kampanya ile kilo işi defter sattığını ilan eden bir kırtasiye, geldiğimiz noktayı da aslında ortaya koyuyormuş, haberimiz yokmuş! 1 kilo defterin 100 liraya satıldığını, ya da cümle içerisinde bu ifadeleri kullansaydık herhalde birkaç yıl önce bu defa bize şaşar, ‘Hele boş yapma’ der, bir de kınardılar. Kınardılar vallahi, şaka gibi!
--
Erzurumlu akademisyen, buluşuyla 2026’yı bekliyor..
Gözünü Nobel’e dikti..
Özellikle şeker hastaları ve yatan hastaların yaralarını iyileştirmeye yönelik bulduğu ilaç formülü ile adından söz ettiren Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyelerinden Prof.Dr.Murat Çelik, hedefine Nobel’i aldı.
Tebrik etmemek elde değil.
Bir nevi krem buluşuyla ilaç sektöründe çığır açmaya hazırlanan Prof.Dr.Murat Çelik, akademik kariyerine ancak Nobel ödüllü bir akademisyen olarak noktayı koymayı hedefliyor ki, hem gururlandırıcı ve hem de imrendirici bir hedef bu.
Kendisi ile fakültedeki odasında görüştüğüm ve düşüncelerini aldığım Prof.Dr.Çelik’i, hazırlık aşamasında olan, Amerika’da çalışmalarını yürütmeyi planladığı ilaç projesinin, burada ete-kemiğe bürünüp er-geç mutlu sonla noktalanacağına yüzde yüz de emin gördüm.
***
Nobel’den sözeden, her yıl yapılan Nobel ödüllerinden birini de kendisinin almayı hedeflediğini söyleyen Prof.Dr.Çelik, ‘’Bilim dalında bir Nobel neden olmasın. Buluşum Nobel normlarına uyuyor. Nobel ödülleri her yıl dağıtılıyor. 2026 yılında ödül için başvuracağım. O olmazsa 2027’de de tekrar başvuracağım’’ diyor.
Atatürk Üniversitesi’nden ara sıra da olsa böyle bir sesin gelmesi, sadece kampüste değil, kuşkusuz şehirde de değerli bir şey olsa gerek.
Böylesine kıymetli bir çalışma için bir hemşehrisi olarak teşekkür ettiğim Murat hocaya, bu kutlu yolda başarı, başarı, başarı dileklerimi iletiyor, herşeyin gönlünce olmasını diliyorum.
--
Bu Milli Eğitim Müdürü, koltuğunda oturan müdürlerden değil..
Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk!
Faruk Sevinç Günay, akabinde Hüseyin Yakar idi, ben sahadayken ilk gördüğüm Milli Eğitim Müdürleri.. ‘‘Efsane müdür’’ dediğim Fevzi Budak ile Ahmet Er’in sıklıkla gidip geldiği bir dönemi de yaşamış, atanmış ama gelememiş müdürleri de görmüşlüğü olan bir basın mensubu olarak onca Milli Eğitim Müdürleri içerisinde galiba ilk defa en çok okulda fotoğraf verdiğini gördüğüm müdür mevcut müdür Yakup Yıldız! Henüz yüz yüze tanışmadığım ama sosyal medyadan arkadaşım olan genç müdür, gün geçmiyor ki bir okulda öğrenci ve öğretmenler ile beraber olmasın, onlarla sohbet etmesin. Hemen hemen her hafta içinde en az 4 okulu ziyaret ettiğini gözlemlediğim Yakup Yıldız’ın, eski müdürlerin aksine makamında oturup sadece imza atmak yerine, bizzat sahada olmayı tercih ediyor ki, bunu ben değerli buluyorum, doğru görüyorum..
***
‘’Balıkesir’deyken de ben hep okullardaydım. Yeni bir şey değil ve şaşılacak bir şey olduğunu da düşünmüyorum’’ diyen Yakup Yıldız, okul ziyaretlerinin özellikle hem öğrenci hem de öğretmenler üzerinde ‘sinerji’ oluşturduğunu düşünüyor. Bir nevi öğrenci ve öğretmene de moral olan bu ziyaretlerin görev süresi içerisinde sık sık olacağını belirten genç İl Milli Eğitim Müdürü, ‘’Ağustos ayının ortalarında başladım, 40 civarında, özellikle de ortaokul ve lise ziyaretleri yaptım, yapmaya da devam edeceğim. Koltuk orada, imza kaçmıyor. Kaldı ki o imza işlerini yapanımız da var’’ diyor da, başka bir şey de demiyor..
--
Araç muayenesine giderken bir tek gerilen ben miyim acaba?
Sürücü vasfım öyle bir çokları gibi çok da eskilere dayanmayan birisi olarak her daim araç muayenesine giderken gerilmişimdir. İşin tuhafı da, ne zaman periyodik araç muayene zamanım geldiğinde her seferinde onca hazırlıklı olmama rağmen bir kriz ile illa ki karşılaşmışımdır. Buna elbette ki her defasında muayenede tek yetkin kuruluş olan TÜVTÜRK’ün araç muayene ücretlerindeki karşılaştığım yüksek orandaki artışlar da dahil! Her ne kadar genelde aracım muayeneden geçer not alarak çıkıyor olsam bile, gerek Erzurum’da istasyonun tek ve yetersiz oluşu ve gerekse biraz da ilgili personelin ilgisizliği, pek de nazik olmayan asabi tavrı illa ki beni çileden çıkartmaya yetiyor da artıyor bile. Muayene istasyonundaki görevli personel ve yöneticiler için artık rutine binen uygulamaların bazıları var ki gerilmeden istasyonu terkettiğim bir gün oldu mu, yok galiba! O yüzden her seferinde sadece ben mi geriliyorum diye düşünmeden edemiyorum, bu benim son kararımdır!
---
Bedia Akartürk yaptı, Nurullah Akçayır yedi!
Başlığın biraz absürt durduğunun ben de farkındayım! Genelde siz ‘Nurullah Akçayır çaldı, Bedia Akartürk okudu’ şeklinde bir cümle bekliyor olmalısınız ama o iş öyle değil işte! TRT’nin eski Erzurumlu sanatçılarından Nurullah Akçayır’ın sahibi olduğu Ankara Dikmen’de ki stüdyosuna gelen duayen sanatçı Bedia Akartürk, albüm çalışması için burada sadece stüdyoya girmiyor, ara sıra mutfağa da giriyor. Altın Kaşık ve Konya Bülbülü albümlerini burada hazırlayan ünlü sanatçı, hem müzik yönetmeni hem de bağlamacısı olan Name Stüdyosu’nın sahibi Nurullah Akçayır’ın acıktığını görünce mutfağa girdi, kendi elleriyle yemek yaptı. Akçayır, bol marullu, soslu etli bir yemek yapan ve mutfakta da ne denli hünerli olduğunu gösteren Bedia Akartürk’ün yemeğini bir solukluk etti! ‘’Bedia abla yemeği’’ adını verdiği etli yemeğin tadını halen daha unutmadığını söyleyen Akçayır, ‘’Keşke yeniş bir albüm çalışması olsa da Bedia abla gelse, hem albüm hem de o yemekten yapsa!’’ diyor..
---
Rivayet gerçek oldu
Vatani görevini Erzincan’da yaptıktan sonra teskere alıp bir günlüğüne Erzurum’a gelen Mehmet Ali Sarı, “Abdurahman Gazi Türbesini ziyaret etmezsen mutlaka bir kez daha kentte gelirsin” diyen yaşlı amcaya gülümsemişti. Bu ziyareti sonrasında memleketi İzmir’e giden Mehmet Ali Sarı, aradan geçen onca yıldan sonra Ziraat Bankası Bölge yöneticisi olarak Erzurum’a atandı. Sanayi Şube Müdürü Alpaslan Yücel ile birlikte Pusula Gazetesi’ne ziyarette bulunan Mehmet Ali Sarı, bu anısını anlatırken, “ Rivayet gerçek oldu. İyi ki o gün Abdurahman Gaziyi ziyaret etmemişim. Erzurum’da olmak ayrıcalık” esprisini yaptı.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Az yalan söylenmez. Yalan söyleyen her yalanı söyler. (Victor Hugo)
DUVARIN DİLİ: Sana gemi alalım, dümende on numarasın!
Sayın Yazar, çok uzun yazıyorsunuz. Makale bu kadar uzun olmaz. Uzun makale okuyucuyu bıktırir, okumaz. Kağıt, kitap, kırtasiye çok pahalı. Tabii ki SEK 'yı satarsanız olacağı budur. Daha önce, kağıtimiz yetiyor, fazlasını satıyorduk. Artık bu üretim yok. Kağıdı da diğer ihtiyaç maddeleri gibi ithal ediyoruz. Bugüne kadar bu ülkeden Nobel ödülü akademisyen çıkmadı. Bir kere, 7 yıldır, dünyanın başarılı 500 üni. icerisinde yokuz. Bu yıl, Hacettepe üni. 554.sirada , ilk binde de 9 üniversitemiz yer aldı. Atatürk üni. 1200' de bile yok. Nobel ödülü, çok çalışmayi ve nöbelin koyduğu şartları o üni. sağlaması gerekir ki Nobel ödülü alınsın. O da bunlarda yok.siz havanda su... Ülke her şeyiyle dışarıya muhtaç. Kendisine yeten 7 ülkeden biri olan ülke şimdi bundan çok hem de çok uzakta. Sanki o ülke gitmiş, yerine başka bir ülke gelmiş. Enflasyon iktidarlarin karnesidir. Yüksek ise ülke iyi yonetilmiyor demektir. Zaten de öyle. Üretim, üretim, üretim. Başka çare yoktur. Selamlar.