Her insan, şirket, aile ve ülke yanlış tercih, yanlış yatırım sonucu olumsuz sonuçlarla karşılaşabilir. Veya bu saydıklarımın başına görünür, görünmez kaza, bela gelebilir. Evet, Eylül 2021’de başlayan “faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisi tutmadı ve son tahlilde uluslararası normlara geçildi. Bizlerde olan oldu, artık geleceğe bakılması gerektiğini ve zararın neresinden dönülse kâr olduğunu belirttik.
Ancak öyle bir dönemden geçiyoruz ki yanlış ekonomik politikaların faturasının sadece yoksula yani düşük gelirlilere çıkarıldığını gözlemliyoruz.
Görevdeki memurlar, 2023’ün temmuz ayında maaşlarını yüzde 17.55 zamlı alacak ve zamlı maaşlarının üzerine bir de 8 bin 77 lira seyyanen zam eklenecek. Büyükşehirlerde bir ev kirasının 15 bin lira olduğu bir ortamda emekliler ise sadece yüzde 25 zam alacak ve en düşük emekli maaşına bu zam yansımayacak!
Düşünsenize 6 milyon kişinin 7 bin 500 lira aldığı emekli maaşının en az 3, fazlası 4, 5, 6 katı maaş alan memur “geçinemiyorum” diye itiraz ediyorken emekliye bu rakamların reva görülmesini vicdan sahibi olan hiç kimse kabul etmez. Ki vicdan sahibi diye vurgu yaptığımız karar meciinde ki seçilmişlerin aldığı emekli maaşının da 64 bin lira olduğunu hatırlatmakta fayda var. En düşük emekli maaşının 8,5 katı!
Sadece en düşük maaş alan emekliler mi? 16 milyon emeklinin çoğunluğu da açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Soruyorum sizlere, memur Erzurum’da ekmeği 5 liraya alıyorken, emekliye 2,5 liraya mı satılıyor?! En ücra, en varoş mahallelerde dahi 50 yıllık evlere 4 bin lira kira isteniyor. Bunun yanında kış ayları yaklaştı. Elektrik, su, doğalgaz ve gıda giderleri baş gösterecek. Diğer harcamaları saymıyorum bile!
Şu an ülkemizin en önemli sorunu mülteciden, konut ve araç fiyatlarından önce gelir dağılımında ve sosyal alanda ki adaletsizliktir.
Daha ilginç olan ise gelir dağılımında meydana gelen adaletsizlik çalışma ve yaş konusunda da emeklilere olumsuz şekilde yansıyor. Şu an 3 bin 600 gün prim ödeyenlerle, 9 bin gün prim SSK veya Bağ-Kur fark etmeksizin ödeyip emekli olanlar aynı oranda maaş alıyorlar.
Dolayısı ile en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine çekilmeli ve açlık sınırına göre güncellenmelidir.
Zamlarla Geçen Ömür
Gün geçmiyor ki zamsız bir alışverişimiz olmasın. Her kahvede, dost sohbetlerinde, iş yerinde, aile içinde zamlardan başka bir şey konuşulmuyor. Son açıklanan vergi artışları gıda ürünlerine uygulanmadı gibi görülse de gıda ürünlerine de aynı oranda zam geldiğini gözlemliyoruz.
Konuştuğum bazı esnaflar, işçi giderlerinin artmasına son gelen akaryakıt zamları eklenince bu giderleri ürünlere yansıtmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar. Tabi bunların içerisinde fırsatçılar da var. Ancak bir pastane işletmecisi bayramdan önce 1600 liraya aldığı susamın torbasının 1950 liraya, 289 liraya aldığı katı yağın ise 420 liraya çıktığını faturalarını göstererek söyledi. Ve ekledi. Toptancılar artık vade ile de satış yapmama kararı almışlar. Yani bundan böyle peşin çalışacaklarını belirtmişler.
Anlaşılacağı üzere KDV ile temizlik ürünlerine, dövizle inşaat malzemelerine, ÖTV ile araç maliyetlerine, işçi ve akaryakıt giderleri ile de gıda ürünlerine zam yapılıyor.
Tabi bu kadar zam vatandaşlara yansıtılıyorken kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufa gitmemesi haliyle tepkiye neden oluyor. Çünkü ekonomik bir sıkıntı varsa ve çalışanın, emeklinin gelir giderini önemli ölçüde etkileyecek yeni maliye politikası devreye sokuluyorsa, herkesin elini taşın altına koyması gerekir ki bu yıl bizlerden cezalar hariç toplam 4 trilyon 270 milyar lira vergi alınacak. Görünen o ki parasal sıkılaştırma ve borçlanma yetmeyecek, (ziyaret edilen ülkelerden de beklenilen döviz hala bulunamadı) kamu harcamaları, swap, KKM, kısa vadeli borç ödemeleri v.s. noktasında gelir gideri karşılamayınca yeni vergiler halkın omuzlarına yüklenecek.
Kış ayları yaklaşıyorken doğalgaz zammı yerel seçim hatırına biraz sakin kalabilir. Gerçi iletişim, ulaşım, konut vergileri sırada bekliyor. Umarım yerel seçimden sonra bu günleri de arayacak duruma düşmeyiz.