Hiçbir haritanın göstermediği, standart pusulaları kullanarak erişemeyeceğiniz -daha realist bir söyleyişle gazeteleri dolduran sıcak gündemin epey uzağında- iki yere götüreceğim sizi.
Önce Kıbrıs’a uzanalım:
Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974’ten bugüne, özellikle iç politika ve ekonomi cephelerinde Denktaş’ın kaybı ile adadaki sıcak ama medeni münazaranın yarım kalmış gibi gözükmesi dışında değişen fazla bir şey yok. ‘Adanın statüsündeki belirsizlik’ ve ‘kronik ekonomik kriz eşliğindeki yüksek genç işsiz oranı’ hala bir numaralı sorun.
Bu bağlamda ne yazık ki elli yılda elli santim yol alınabilmiş değil.
Kuzey Kıbrıs, üniversite mezunlarının genel nüfusa oranı açısından Türkiye’nin de Avrupa’nın da çok ilerisinde; ama adadaki ‘yerinde sayma’ durumu, özellikle gençlerin geleceğe yönelik umutlarını değirmen gibi öğütüyor. Sonuç çok trajik!
Kronik umutsuzluk ve yaygın biçimde henüz ergenlik çağında baş gösteren tükenmişlik duygusu.
Adada kanser gibi yayılıyor bunlar; büyük tehlike!
Böylryken iddia ediyorum, tıpkı yüksek öğrenim oranı gibi beyin göçünün dünyada nüfusa oranla en korkunç düzeyde olduğu ülke de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir.
Orada sekiz yıl yaşayınca öğrendim bunu ve sonraki her ziyaretimde ya da adadaki dostlarımla her iletişimimde bunu, gittikçe derinleşen bu sosyo-ekonomik sorunu teyit ettim.
★★
Kıbrıs’tayken bir yandan -bize anlatılan ‘Artık statüko yıkılıyor!’ hikayesinin aksine- yerinde sayan, hatta daha da derinleşen sorunları gözlemleyip üzüldüm. Öte yandan ise 2005’te çoğunu üniversiteli olarak bıraktığım öğrencilerimin, şimdilerde öne çıkan genç politika, hukuk ve ekonomi liderlerine dönüştüklerini görüp övündüm. Onlar, adanın yaşadığı akıl almaz uluslararası kısıtlamaların ve çağımıza yakışmayan bir tecritin içinde boğulmuş ticaret, sanat, spor, medya, hukuk ve politika alanlarında mucize peşinde koşan birer genç aktör olmuşlar.
Övüncüm şahsıma pay çıkarmakla ilgili değildi tabii.
Kıbrıslı Türk gençlerinin, Türkiye’de hakim olan ‘Kıbrıslı Türk’ algısından ‘Kıbrıslılar Türkiye’yi sevmez!’ fasaryasından çok farklı ve çok ileri bir düzeyde yaşayışlarını; siyasal farkındalık açısından Akdeniz’in kuzey kıyısındakinden çok daha dolu ve bilinçli oluşlarını görmemle ve ‘tünelin ucunda ışık olabileceğini’ duyumsamamla ilgili karmaşık bir övünç bu.
Evet Kıbrıslı Türk öğrencilerimi, dostlarımı, soydaşlarımı çok seviyorum; ama demek ki yüreğimi dolduran şey onları donatan ya da donatma olasılığı olan ‘umut’.
Hâlâ ve her şeye karşın umut.
Kıbrıslı Türkler için, kendi içimde büyüttüğüm umut...
Bütün duyguların en dayanıklısı ve doğurganı olan umut...
Oraya, tam da o duyguya erşimek değil asıl mesele.
Asıl mesele o umudu işlemek, oylumlamak, kullanışlı hale getirmek, bir sosyal dinamiğe dönüştürmek...
Nasıl olacak bu peki?
‘İşte asıl mesele bu!’
Shakespeare’ın kabrine nur yağsın...
★★
Kıbrıs deyip, Akdeniz’in doğusu deyip tam da kıyısına yanaştığımız sıcak gündemden uzaklaşma pahasına gideceğimiz ikinci yer, kesin sınırları-koordinatları belli olmayan, soyut ve muğlak bir yer: Batı
Şimdi azıcık da oraya, ‘Batı’ya uzanalım:
Kısa süre önce bir okur iletisi aldım. Oldukça eski -daha sonra kitaplarımdan birine de girmiş- bir yazımdan bir paragraf alıntısıyla başlamış söze iletiyi gönderen okurum Ekrem Bey:
‘Küresel sorunlar -ya da çelişkiler-, günümüzde ifade özgürlüğünün doğduğu ve öldürüldüğü toprakların sınırını ortadan kaldırıyor. İşte o zaman da düşünme ve ifade özgürlüğünün yeterli düzeyde olmadığı, hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği tek ve kocaman, küresel bir ülke çıkarıyor karşımıza: Modern Dünya…’
Ve benim yazımdan alıntıladığı bu paragrafı kendi sorusuyla noktalamış değerli okurum:
‘Bu şekilde eleştirdiğinize göre; siz modern dünyaya, daha açık bir ifadeyle Batıya ve Batının bize önerdiği evrensel değerlere karşı mısınız?’
★★
En son söylemem gerekeni en başta söyleyeyim:
‘Hayır, ben Batının önerdiği hukuk, demokrasi, eşitlik, laiklik gibi evrensel değerlere karşı değilim!
Ve fakat Batıda yaşayıp da Batı uygarlığının ilerlemesine yönelik eleştirel düşünce geliştiren çağdaş filozoflarla aynı doğrultuda düşünüyorum.
Foucault gibi... Baudrillard gibi...
Daha sayayım mı?
Chomsky gibi... Aleksey German gibi...
Oliver Stone gibi... Tarkovski gibi... Günter Grass gibi...
Bu saydıklarım, batıda yaşayıp da Batı uygarlığının gidişatını kıyasıya eleştiren düşünürlerden, yazarlardan, sanatçılardan sadece birkaçı. Onlarla birlikte bu listede yer alabilecek bütün isimleri derleseydim şu anda göz gezdirdiğiniz gazete sayfası tıkabasa dolardı...
Adlarını sıralayabildiğim batı kökenli ‘modern batı muhaliflerinin’ ortak görüşü ‘Batının coğrafi bir ifade olmadığı; pusulanın dışında, daha çok kültür ve uygarlıkla ilgili idealleri açıklayan bir kavram olduğudur’.
Ve bu fikir, ‘empeyalizmin, sömürgeciliğin panzehiridir’.
Batılı çağdaş-muhalif filozofların ortak özelliklerinden biri de bizim Batıya dönük olarak geliştirdiğimiz eleştirilerden çok daha acımasız ve çok daha tutarlı, bizdeki sloganik söylemin çok ilerisinde ve daha dolu eleştiriler ortaya koymuş olmalarıdır.
Üstelik ağır bedeller ödeyerek, korkunç tecritler yaşayarak yapmışlardır bunu. Onlar, esasında ‘Doğu ile Batının birbirinden öğreneceği çok şeyler olduğu fikrindeler’ ve içinden geçtikleri sınavlar gösteriyor ki samimiler.
Ben de genel anlamda öyle düşünüyorum...
Bu yüzden de AB ile ABD’nin kendi tarih ve uygarlık deneyimleriyle, hatta kuruluş ilkeleriyle bile çelişen şimdiki durumlarını, çifte standartlarını, önyargılarını ve masraf ya da risk doğurmasın diye özellikle Ortadoğu’da sorumluluk almaktan kaçınan genellemeci bakışlarını eleştiriyorum; ama derin kökleri Asya’ya, Afrika’ya, Güney Amerika’ya ve insanların yaşadığı her yere uzayan evrensel değerlere ve binlerce yıllık kazanımlara -söz gelimi demokrasiye, adil hukuk düzenine, insan haklarına, özgürlüklere ve bütün bunları toplumların belli bir inançsal kesimine değil, tamamına mal eden laikliğe- sırt çevirmiyorum, ‘Bunlar Batıda kağıda döküldü, kâfir icadıdır!’ diye bu ideallere düşmanlık beslemiyorum. Tam aksi, bunlara hâlâ samimiyetle, dürüstçe sadık kalmış batılılara -ki o ister bir organizasyon, ister bir örgüt, ister bir devlet, ister bir filozof veya sadece bir simge olsun- saygı duyuyorum.
Onu sadece batının değil, haritalarda görünen veya görünmeyen bütün evrenin bir ilerleme referansı sayıyorum.