Her gün belki onlarca defa, farklı boyutlarda, farklı derinliklerde ‘iletişim kazaları’ yaşıyoruz. Yanlış anlıyoruz, yanlış anlaşılıyoruz, bazen istemeden de olsa meramımızı aşan sözcükler seçiyoruz, pot kırıyoruz, kalp kırıyoruz…
Bunlar, ilk bakışta trafik kazaları kadar ölümcül sonuçlar doğurmuyordur; ama inanın, zaman zaman tetikledikleri feci yıkımlara bakarak iletişim kazalarının da en az trafik kazaları kadar önemsenmeyi hak ettiklerini düşünebiliriz.
★★
Ben, iletişim uzmanı değilim.
Ve fakat her gün ortalama 50 öğrenciyle, 30 veliyle ve 20 öğretmenle; diyebilirim ki günde en az 100 kişiyle profesyonel iletişim kuruyorum. Bunların da yaklaşık dörtte üçünde ‘bir sorunu çözmeye’ eğiliyorum. Çözüm işiyle uğraşmak, her gün onlarca defa bir çözümün ortağı olmak, bunu meslek edinmek hoşuma gidiyor. İşte tam da bu tarafımla, bir yönetici, bir eğitimci olarak size şunu öneriyorum:
Şayet muhatabınızla tatminkâr bir iletişimi kuramadıysanız…
Derdinizi anlatmakta güçlük çekiyorsanız; anlattıklarınızın karşı tarafa ‘intikal etmediği’ hissine kapılıyorsanız…
Eğer sinirlenip dudaklarınızı ısırmaya başladıysanız…
Tam orada durun lütfen!
Kendinize hakim olun!
Sakın o anda karşınızdakine ‘Beni yanlış anladın’ demeyin!
Başka bir şey deyin:
‘Hanımefendi, galiba düşüncemi size tam olarak anlatamadım’ deyin; bunun nezaket açısından hiçbir sakıncası yok. Aksine, özeleştiri yapmanız karşınızdaki insanın iletişim pencereleri size sonunda dek açmasına neden olur.
İyi olur.
‘Beyefendi, farkındayım ki ikimizin de kafası karıştı; bir daha anlatmamı ister misin?’ diye sorun; bu sabır göstergesi sizi bilge kılar. Karşınızdaki kişi, sizi yeni olasılıklar düşünebilen biri olarak görür.
Bu muhteşemdir!
‘Bunu size başka bir yoldan da anlatabilirim’ deyin; ifade edişinizle ilgili olanakları zorlayın. Yeni bir olanak oluşturun. Kişisel gelişim işte budur.
Harika olur!
‘Sorun değil, bu ilk anlatıldığında ben de anlamıştım’ deyin; inanın böyle dediğiniz için kendinizi küçük düşürmüş olmazsınız. Düşünün ki herkes bir zamanlar bebekti; hepimiz önce dizlerimiz üzerinde süründük, sonra ayağa kalkıp yürümeyi başardık. İnsanın ortak serüveninden hisselenerek karşınızdakine ‘kendini iyi hissetmesi için’ fırsat verin.
Bu, size de iyi gelir!
★★
Her gün defalarca işittiğim bir serzeniştir bu: ‘Beni yanlış anladın!’
Mevkidaşım, astım, üstüm…
Büyüğüm, küçüğüm…
Telefondaki kardeşim, sosyal medya tutkunu arkadaşım…
Bunu söyleyen, herkes olabilir.
Her biriniz bu sözü bir dostunuza söylemiş olabilirsiniz.
‘Beni yanlış anladın!’
Son derece yaygın bir kaçış, bir sığınak, bir itham…
Ama kendinizi frenleyin ne olur!
Karşınızdakiyle tatmin edici bir iletişim kuramadığınızda…
Sinirlenip dudaklarınızı ısırmaya başladığınızda…
İşte tam orada, ‘ârâfta’ durun!
Ve ne olur o kritik anda ‘Beni yanlış anladın’ demeyin!
Bu, belki farkında değilsiniz ama son derece yararsız, bırakın bir iletişim sorununu çözmeyi yeni iletişim engelleri doğurabilecek kadar riskli, üstelik asalet ve nezaket açısından da çok sığ ve kalitesiz bir ifadedir.
‘Beni yanlış anladın!’ cümlesi, sanıldığı gibi bir özür dileyiş, bir el uzatış biçimi değildir; aksine yeni bir özür dileyişi gerekli kılacak türden bir ‘iletişim kusurudur’.
Kırıcı…
İncitici…
Kibirlice…
İşe yaramaz…
Onarma veya tedavi etme gücü olmayan, kendini beğenmişlikle marine edilmiş bir söyleyiştir bu.
Bunu hiç kullanmayın lütfen!
Eğer becerebiliyorsanız kendinizi, fikrinizi, isteğinizi doğru, yalın, açık, anlaşılır biçimde anlatın ki sonra durup ‘anlaşılmadığınızdan’ yakınmayasınız…
Olmadı mı?
O zaman…
‘Galiba meramımı size tam olarak anlatamadım’ deyin…
‘Bunu size başka bir yoldan da anlatabilirim’ deyin…
‘Bir daha anlatmamı ister misiniz?’ diye sorun…
‘Hiç sorun değil, ilk anlatıldığında bunu ben de anlamıştım’ diye gülümseyin…
Becerebilirseniz tabii…
Ve bundan sonra görün güzel yankıyı:
Savunmaya geçmeyecek karşınızdaki.
Göreceksiniz, sözcükleri öfkeye bulanmayacak…
Ses tonu yükselmeyecek…
‘Belki de…’ diyecek ve ekleyecek:
‘Belki de anlayamamışımdır seni…’
Buna en çok siz şaşıracaksınız.
‘Anlaşıldığınızı ya da hiç olmazsa karşınızdakinin sizi biraz daha iyi anlamaya başladığını hissetmek’ size çok iyi gelecek! Herkese iyi gelir...
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Pusula yazıları arşivinden bugüne uyarlama.