Okullar dün resmen açıldı. Hayırlı, uğurlu olsun!
2023-2024 eğitim-öğretim yılının ülkemize; en başta tabii çocuklarımıza ve gençlerimize uğur getirmesini diliyoruz.
★★
2023 güzüne ilişkin rakamlar henüz kamuoyu ile paylaşılmadığı için ben ‘kaldığımız ya da en son bıraktığımız yerden’ yola çıkarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın paylaştığı son ‘Örgün Eğitim İstatistiğini’ anımsatmak isterim. Bir bakın üniversite öncesi öğrenim düzeyinde memleketin ahvali nasılmış?
“(...) Türkiye’de örgün eğitimde (resmi ve özel) 19 milyon 155 bin 571 öğrenci bulunmakta. Öğrencilerden 15 milyon 839 bin 140’ı resmi, 1 milyon 578 bin 233’ü özel ve 1 milyon 738 bin 198’i ise açık öğretim kurumlarında eğitim görmektedir. 2021 yılında 1 milyon 452 bin 331 öğrencinin açık öğretimde okuduğu dikkate alındığında, her geçen yıl daha fazla öğrencinin örgün eğitim dışına çıkmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. (!)
MEB Örgün Eğitim İstatistiklerine göre Türkiye’de toplam 70 bin 383 okul içinde devlete ait okul sayısı 56 bin 200 (%80) iken, özel okulların sayısı 14 bin 124’tür. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 839 bin 140 (%82,7), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 578 bin 233 (%8,2) olarak kayıtlara geçmiştir.
Öğrencilerin cinsiyete göre dağılımına baktığımızda 9 milyon 928 bin 304’ü erkek, 9 milyon 227 bin 267’si kadındır.
Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 139 bin 673 öğretmen görev yapmaktadır. Haziran 2022 itibariyle devlet okullarında çalışan öğretmenlerin sayısı 975 bin 698’dir. Bu öğretmenlerin 95 bin 773’ü sözleşmeli öğretmen olarak çalışmaktadır. Özel okullarda çalışan öğretmen sayısı ise 163 bin 975 olarak açıklanmıştır. Öğretmenlerin 455 bin 294’ü erkek, 684 bin 379’u kadındır. (...)”*
(Kaynak: https://egitimsenantalya.org/2022-2023-egitim-ogretim-yili-basinda-egitimin-durumu.html )
Uzmanların gelecek öngörüsü, genel nüfus değişimine bağlı olarak bütün bu sayıların 2023-2024 eğitim-öğretim yılında %3 ile %8 arası artış gösterebileceği yönünde.
Kesin, daha detaylı ve güncel istatistik muhtemelen bu ay (eylül) içerisinde yayınlanacaktır.
★★
Sayılar çarpıcı ama sayıların çok daha ötesi var elbette.
Öğretmenler, öğretmen saygınlığının başladığı o ince sınır çizgisinin farkında olabilmeli:
Mesleki ve etik ilkelere bağlılık, öğrenim süreçlerini yönetme hüneri, kriz yönetme becerisi, takım oyununa yatkınlık, kurumdaşlık kültürü, sadakat, sırdaşlık…
Tüm bunlar, bir öğretmene çalıştığı kurumda ve sosyal yaşantısında saygınlık kazandırabilecek nitelikler.
Keza; yasalara saygılı iyi bir yurttaş olmak, insanlarla olumlu iletişimler kurabilmek, bilimden ve özgürlükten yana olmak da öyle.
Fakat bugün bu genel kriterlerden çok daha spesifik bir kriterin peşine düşeceksek eğer, değişen sosyal koşullar ve genişleyen risk yelpazesi ışığında daha yeni bir şeyden söz etmek mümkün:
Öğretmen için saygınlığın başladığı sınır, bugün biraz da ‘sorunu veya gereksinimi eğitim paydaşlarının tümünden önce keşfetmek, paydaşlar içerisinde bilgilendirmeyi (enformasyonu) ilk gerçekleştiren ve devamında yöneten olmak, başka bir deyişle de keşfe, çözüme ve ilerlemeye öncü olmak’ biçiminde tanımlanabilir.
Proaktif ve etkin olmak…
Sorunu ya da olumlu-olumsuz potansiyelleri, velinin ‘kendi kısıtlı olanaklarıyla’ belirlemesinden ya da belirlediği ayrıntıyı okula, öğretmene aktarmasından önce öğrencinin yanıbaşındaki kişinin, öğretmenin dikkate değer tüm ayrıntıları keşfetmesi…
İşte bu, harikulade bir prestij vesilesidir.
‘Öğretmenim siz bunu nasıl görmediniz?’
‘Aylardır çocuğumun dersine giriyorsunuz; onun şu özelliği hiç mi dikkatinizi çekmedi?’
‘Geçen gün sınıfta bir sorun yaşanmış, haberiniz oldu mu öğretmenim? Peki niye bana açmadınız bu sorunu?..’
Bu soruları işitmek bir öğretmen için ne kadar sıkıntılı bir durumdur, bunu kuşkusuz en iyi öğretmenler bilir.
Öyle bir durumda veliye ‘Öyle mi(ymiş)?..’ demek, bütün o sorulara verilebilecek en korkunç, en güven sarsıcı yanıttır.
Biraz daha dürüst (?) davranıp ‘Yoo, benim haberim yok!’ demek ise olası çözüm girişimlerine karşı en baştan ciddi kuşku doğurmak gibi olumsuz bir etki yaratır.
Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
★★
Bilginin toplumların geleceğine yön verdiği çağımızda bilgi akışına hükmetmek, başka bir deyişle enformasyonu biçimlendirmek, eğitim sektöründeki profesyoneller için de kuşkusuz sahip olunabilecek çok önemli bir ayrıcalık.
Öğretmenler, okul yöneticileri bu niteliği nasıl edinir, nasıl geliştirir peki?
Eğitim fakültelerinin bu bağlamda öğretmen adayına verdiği eğitim yeterli midir?..
Elbette dünya sürekli değişirken hiçbir ülkede, hiçbir fakülte, mezunlarına ileride yaşayabileceklerinin tamamını standart biçimde öğretemez; ama sırf üniversal düzeyde düşünmeyelim; üniversite öncesinde de var olan çok iyi eğitim kurumları, kurumsal bellekleri güçlü ve vizyonları gelişime odaklı olduğu için personelin -ve aslında velileri de içeren bütün paydaşların- bilgiyi yönetme (enformasyon) becerilerini, bu becerilerin geliştirilmesini önemserler.
Biz, yüzümüzü öyle okullara (iyi örneklere) çevirmeliyiz!
‘Öğrenen okullar’, kendilerini var eden öğretmenlerin ‘bilgi akışına hükmedebilecek, başka bir deyişle enformasyonu biçimlendirebilecek’ profesyonellere dönüşmelerini rastlantılara bırakmaz. Kurumdaşları bu konuda eğitirler ve dönüştürürler. Bunun için özel duyarlılıkları, özel programları ve defalarca gözden geçirilmiş izlenceleri vardır.
★★
Keşif becerisi…
Bu, bütün beceriler içinde hiç kuşkusuz en önemlilerinden birisi ve aynı zamanda bir ‘sınır çizgisi’…
Fakat ‘keşfetmek’ elbette inovasyon için yetmeyecektir; keşfedileni doğru kaydetmek, çok boyutlu biçimde tahlil etmek, öngörüler geliştirmek, bulguları iyi bir zamanlamayla ve doğru kişilerle paylaşmak, sürekliliği sağlamak ve en nihayet davranış değişimi oluşturmak ya da riskleri soruna dönüşmeden gidermek gerekiyor ki keşfin öğretmene ve okula yararı olsun!
Proaktif olmak bu!
Saptanan olumlu potansiyellerle ilgili gelişim planlarını, yine saptanan olumsuz potansiyele yönelik önlemleri ve belirlenen sorun(lar)la ilgili çözüm düşüncelerini, planları, rol üstlenecekleri, işbölümünü, hiyerarşiyi, süreçleri, zamanlamayı; çözümün işe yaramaması durumunda uygulanacak B ve C planlarını biliyor olmak…
Paylaşmak…
Bilgilendirmek…
Önce keşfeden, doğru zamanda bilgi ileten olmak…
Gerçek öğretmen saygınlığı, bugünün okullarında işte bu kritik eşik aşıldığında başlıyor.
★★
Maarifin her yayrıntısına deyim yerindeyse hücrelerine kadar vâkıf olan Milli Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin’in hassasiyetinin de buraya kadar değindiklerimizden çok farklı olmadığını düşünüyoruz. Kendilerine, birikmiş sorunlar ve sıra bekleyen reformlar gölgesinde çok ciddi bir sınavdan geçecekleri bu yeni eğitim-öğretim yılı için naçizane güç ve dirayet diliyoruz.
O kazandığında Türkiye, en başta da çocuklarımız ve gençlerimiz kazanmış olacak, iyi biliyoruz.
Değerli hocam benim çocuk takıntılı biri. Şefkat gösterilince karşısındaki büyüğüne çok saygılıdır Okulunda bütün öğretmenleri ile Müd yardımcısı ile gayet güzel anlaşıyordu ,hepside memnundu . Gel görki asıl sıkıntı İngilizce öğretmeni aynı zamanda sınıf öğretmeni bir bayan. Benim çocuğun takıntıları sınıf öğretmeninin rahatlığı önemsememesi ile yavrum öğretmenine yazılmaması gereken şiddet mesajları yazmış . Biz bunları sonradan öğrendik . İdareden çocuğumuzu başka sınıfa veya İngilizce öğretmeninin dersine girmemesi şeklinde seçenekler sunmamıza rağmen çocuğumu sırf öğretmenin rahatı İçin dışladılar . Çocuğum geçen sene 3 ay okula gitmedi . Sadece sınavlara girdi . Bunu biz kabul ettik ,çocuğumuz hatalı bizde nasihat ettik ona. Amma hocalarının hepsini severken onlarda bunu severken .. Sadece o İngilizce hocasının vurdumduymazlığı ve müdürün yönetememesi yüzünden benim çocuğumu nakil ile başka okula yazdırdık. O İngilizceciye hakkımı helal etmiyorum Aldığı maaşı hakketmiyor
Aktardığınız olay, bir eğitimci olarak beni çok üzdü. Tabii hak vereceksinizdir, her hüküm ancak iki tarafı da dinlemekle gerçeklik kazanır. Sözünü ettiğiniz öğretmenin bir açıklaması var mıdır, bilmiyorum ama elbette inkar edilemez bir gerçek, daha doğrusu bir zorunluluk daha var: Öğretmen şefkatli, affedici olmalı. İnsan kazanmanın yolu bundan geçiyor. Üzüntünüzü tekrar samimiyetle paylaşıyor ve çocuğumuzun bu kötü anıyı aşarak, kin gütmeden, olgunlaşmış ve başarı yolunda daha da motive olmuş olarak eğitimine ve hayat mücadelesine devam etmesini diliyorum.