KTÜ’deki öğrencilik günlerinden kadim dostum, şimdilerde Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nin aydın ve çok saygın hocası, sevgili kardeşim Prof. Dr. Ahmet Kasapoğlu, geçtiğimiz aylarda, tam olarak 20 Eylül 2023 günü, Tarihçi-Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın bir yazısını gündeme getirdi. Yazı, sosyal medyada Arkeoloji ve Türkiye sayfasında yayınlanmış.
‘Sümerlerin Hazin Sonu’ diyor Çığ ve bu başlığın altında bakın nasıl bir erken uyarıya yer veriyor:
“Sümerler günümüzden 7-8 bin yıl önce Mezopotamya'ya yerleşerek yüksek bir uygarlık kurmuşlardı. Sümerler kurdukları uygarlıkta rahat ve rehavet içinde yaşarken, yıkılışından 100-150 yıl kadar önce yani günümüzden 4500 yıl önce Arabistan içlerinden Akad diye adlandırdıkları kavmin insanları Sümer kentlerinde çalışmak için akın akın gelmeye başlıyorlar. Bir kısım Sümerler bunlara karşı çıksa da diğerleri ucuz ve kolay işçilik ve köle gözüyle baktıklarından göz yumuyorlar. 150 yıl içinde işler değişiyor, Akadlar kentleri yakıp yıkıyor, Sümerleri öldürüyor ve sonra iktidarı ele geçiriyorlar. Sümerlerin son günlerinde bir bilge kil tablete şöyle yazıyor:
"Fark edemedik geç kaldık.
Aman tanrım bu vahşiler hepimizi yok edecek!
Tanrım bizi affet. Bizden sonra gelenler bunları okursa belki ders alır! Geçmişini bilmeyeni gelecek topa tutar!”
Ve Sümer devleti yıkılır Akadlar Sümer uygarlığının üstüne oturur!”
★★
Şimdi bu bakış ve ifade ediş; herhangi bir ırka, herhangi bir dine, mezhebe, etnik veya sosyo-kültürel kökene yönelik bir aşağılama, hor görme, kin gütme, kışkırtma mealine oturtulamaz!
Ne Ahmet kardeşimin Sayın Çığ’dan alıntıladığı telmih bölümüne öyle bir anlam yüklenebilir ne de benim yorumlu yazıma.
Öyle bir aşağılamayı yapacak bir yazar, bir eğitimci, bir insan olmadığımı en iyi öğrencilerim ve okurlarım bilir. Bununla birlikte ben de tarihin geçmişi değil, geleceği aydınlatan bir bilim olduğunu iyi bilirim. Öğrencilerim ve okurlarım, hatta bu yazıyı bir biçimde inceleyecek kimseler de bunu bilir diye düşünüyorum. Hiç olmazsa merhum İstiklâl Şairimiz Mehmed Akif’in o muhteşem ‘Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi’ mısralarını biliyorlardır diye zannediyorum.
Bize gelen, bize sığınan, bize (kanunlarımıza ve kültürümüze) saygı gösteren, itaat eden ve tabii dengeli bir göç alma politikası eşliğinde yurdumuza gelenlerin kalbimizde de soframızda da her zaman yeri vardır. Ama dünyanın bütün medeni memleketlerinde olduğu gibi bizde de nezaketin bittiği yerde başka duygular ve yaptırımlar devreye girer.
Bu yazının bütününden sızan fikir işte tam da bu minvaldedir ve ‘Ne olur tarihten ders alın!’ yakarısından ibarettir. Dileyen, kendi ülkesinde, kendi medeniyetini dilediği gibi biçimlendirsin; bana ne!
Ama benim ülkem, benim hayat tarzım, benim Cumhuriyet’im, çocuklarımın gelecekte yaşayacakları yönetim ve medeniyet koşulları söz konusuysa...
Orda dur işte!
‘Orda dur!’ deriz.
Vatanın bütünlüğünü, sosyal barışımızı, Cumhuriyet’i ve demokrasiyi koruyan kanunlar bizimledir ve onlar da yargının hükmî şahsiyetiyle hayalperest gafillere dur derler.
★★
Yineleyeyim, özetleyeyim: Benim demem o ki ‘Bu cennet ülkeyi; 100 yıl evvel var olma-yok olma savaşında zaferle çıkarak kurduğumuz Cumhuriyet’i, devleti; bugün fantezilerimiz veya belki sadece fütursuz iyi niyetimiz nedeniyle tehlikeye sürüklemeye hakkımız yok.
Hiç kimsenin buna hakkı yok!’
Allah muhafaza, bir felaket anında 84 milyon insanı sığınmacı olarak kabul edebilecek bir ülke de dünya üzerinde yok zaten!
Hoş biz tarihimizde bir kere bile öyle yapmamışız, o başka...
O halde sadece devletin, devleti yönetenlerin, partilerin değil; bu ülkede, Cumhuriyet çatısı altında yaşayan herkesin ve devlet kurumlarıyla birlikte sivil toplumun da kanunlara uymayanları veya türlü bay-paslarla kanunları aşmaya veya imha etmeye çalışanları fark etme zorunlulukları bulunmaktadır; keza Cumhuriyet’i var eden kanunlarımızı savunma, uymayanları uyarma ve öylelerini elbette kanuni yollarla gayrikanunilikten men etme hakları vardır.
Bu hem bir hak hem de bir sorumluluktur.
Tebrik ederim kardeşim. Çocukluğundan beri hep güzel konuşuyor güzel yazıyorsun.
İltifat etmişsin sevgili kardeşim. Aynı hislerle ve eksilmez dostluk duygularımla...