Emeklilerin kim bilir kaç konuda, kim bilir ne kadar çok umudu var. Onlardan biri: Belki hükumet maaşlara bu ay zam yapar!
Ama sadece memur emeklilerine değil ve sadece en düşük emekli maaşına değil, yıllarca en üst primi ödedikten sonra emekli olmuş kimselerin maaşlarına da hakça ve adil zam yapar diye bir umut var emeklilerde...
Öyle olmazsa eğer; zam yapılsa bile bu yarım yamalak, belki zorunluluktan ama adaletsiz bir icraat olur!
★★
Çalışanların kim bilir kaç konuda, kim bilir ne kadar çok umudu var. Onlardan biri mesela: Kıdem tazminatıma dokunulmasın!
Memurlarda emeklilikle zaten ikramiye olarak muvazaasız, arabulucusuz alınan tazminatın, iş değişikliği yapan ‘özel sektör’ çalışanları için mal mülk edinme lüksü değil, yeni iş buluncaya kadar ele güne muhtaç olmama ve bazen de çalışanın haksızlığa uğraması halinde iş değişikliği yapmak için daha cesur karar alma şansı sunduğunun, yasama merciinde kaçının işçi olduğunu bilmediğimiz karar vericiler tarafından anlaşılabileceğine ilişkin muğlak da olsa bir umut var...
Öyle olmaz da tazminat hakkı çalışanın menfaati açısından şimdikinden geriye götürülürse; hakkında kamuoyuna hangi süslü açıklama yapılırsa yapılsın o icraat, yarım yamalak ve insan duyarlılığından mahrum bir icraat olur!
★★
Üniversitelilerin kim bilir kaç konuda, kim bilir ne kadar çok umudu var. Onlardan biri de şudur: Şükür ki türban sorunu bile çözüldü bu ülkede; yurt sorunu da artık çözülsün! Bir de genç nüfusun işsizlik sorununa acilen çare bulunsun!
Evet, o kesimde gençliğin tutuşturduğu çok güçlü, çok boyutlu ve çok da kullanışlı bir umut var. O enerjiyi ülke ve toplum menfaatine kullanmak ülkeyi yönetenlerin belki de ilk sorumluluklarından biri.
Bu görmezden gelinirse iktisadi hayatın kapısına dayanmış gençlerle ilgili her icraat, göstermelik ve yani yarım yamalak bir icraat olur!
★★
Kadınların kim bilir kaç konuda, kim bilir ne kadar çok umudu var. Onlardan biri: Artık kadın cinayetler önlensin, kanunlar caydırıcı hale getirilsin! Hâlâ kabul etmiyor musunuz, kadın cinayetleri bu ülkede kadınların değil, erkeklerin yüz karasıdır! Yasama organı; yargıyı ve yürütmeyi bu konuda zayıf ve etkisiz görünmekten kurtarmalı!
Kadınların içini her gün bu utanç tablosunun önleneceğine dair bir umut dolduruyor. Bu duyulmaz, gereği yapılmazsa o gün sadece kadınlar için değil, hepimiz için insanın ruhunu karartan bir medeniyetsizlik tablosuyla sonlanıyor!
★★
Emekçinin, garibanın ya da açlık sınırı (DİSK’e göre Eylül-2023 itibariyle 12 bin 612 TL ve TÜİK’e göre 11 bin 525 TL) altında gelirle hayata tutunmaya çabalayan milyonlarca yoksul vatandaşın kim bilir kaç konuda, kim bilir ne kadar çok umudu var. Onlardan sadece biri, memleketteki herkesin ortak umudu, en öncelikli dileği:
Enflasyonun önüne geçilsin; fahiş zamlar ve günübirlik fiyat artışları durdurulsun!
İçlerinde bu dileğin gerçek olabileceği şeklinde çok dirençli bir umut var...
‘Millet iradesi’ diyoruz ya; o, esas sığınağımız. Millettin içinde umut varsa bu boşuna değildir. Onu boşa çıkarmamak ülkeyi yönetenlerin boynunun borcudur!
★★
Özetle güzel ülkemizde her kesimden insanların, 'hayatı çekilmez hale getiren tüm olumsuzluklara rağmen diri kalmayı başarmış umutları ve devleti yönetenlerden, hükumetten acil beklentileri’ var.
Bu çok iyi bir şey!
Ya umutlar ve o beklentiler olmasaydı?
★★
Şimdi buyrun, başka bir yere ışınlanalım...
İşitmişsinizdir belki, ünlü bir hikâyedir ve kim bilir, belki de gerçektir:
“Bir hükümdar, bir kış akşamında kılık değiştirmiş ve dalmış dersaadetin alacakaranlık sokaklarına.
Yürürken şehri çeviren surların en stratejik gözetleme burcunda dondurucu rüzgâra karşı nöbet tutan asker ilişmiş gözüne. Yanına tırmanmış. Çakı gibi bir asker; incecik okçu yeleğiyle, soğukta bronzdan bir heykel gibiymiş. Çok etkilenmiş hükümdar ve sormuş: ‘Üşümüyor musun bu kıyafetle?’
‘Hayır’ demiş asker ve eklemiş ‘Ülkem için buradayım, üşümeye hakkım yok!’
Aldığı yanıt hükümdarı öyle memnun etmiş ki o soylu askeri sevindirmek istemiş. Başındaki örtüyü açmış, yüzünü göstermiş. Asker saygıyla diz çökmüş…
‘Ayağa kalk’ demiş yaşlı hükümdar. ‘Ayağa kalk ve dile benden ne dilersen…’
Asker doğrulmuş, ‘Sadece sağlığınızı dilerim yüce hükümdarım’ demiş.
Hükümdar ‘Sağ ol ama yine de ben bir şey yapmak isterim. Kabul edersen yarın yünden örülmüş, seni hiç üşütmeyecek bir yelek göndereceğim sana’ diye okşamış askerin omzunu.
Ve oradan ayrılmış…
Ertesi gün öyle çok işle uğraşmak zorunda kalmış ki hükümdar, askerine verdiği sözü unutmuş.
İki gün sonra da muhafızlar sabah denetlemesinde hükümdarın yün yelek sözü verdiği o soylu askeri nöbet yerinde soğuktan donmuş olarak bulmuşlar. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu kâğıtta bir not varmış:
‘Hükümdarım, ben soğuğa alışkındım; ama sizin beni sıcak tutacak elbise vaadiniz direncimi kırdı, ölüm sebebim oldu…”
★★
Hayat hep böyledir!
İster asker olun ister hükümdar; doktor, çaycı, simitçi, vatman, öğretmen, CEO, tamirci, hiç fark etmez; ilişkiler veya sorumluluklar terazisinde dengeniz bozulmayagörsün.
Genellikle en başta umut ölür. İçinizdeki esas cevher...
Ardından güven, sevgi, saygı, sadakat, aidiyet…
Diğer şeyler... Birer birer ölürler...
★★
Özetin özetinin özeti:
Hayata bağlayan şey ile hayattan koparan şey, insanın iç dünyasında sadece incecik bir hatla, bir kılcal damarla ayrılır birbirinden.
Ve...
Yanıbaşımızda kıyamet koparken, vaktiyle zulüm görmüşler şimdinin zalimlerine dönüşürken; bizim birkaç gün sonra kutlayacağımız ’29 Ekim Cumhuriyet bayramımızın’ 100.yıl coşkusu eşliğinde sadece ülkem için değil, tüm bölge için yeni umutlara, yeni müjdelere ve iyiliğe, sağlığa, güzelliğe, birlik ve beraberliğimize vesile olmasını diliyorum.
Başta ‘ömrünü savaş meydanlarında geçtikten sonra barışı en değerli doktrin olarak görmüş’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk; onun kıymetli silah arkadaşları, aziz şehitlerimiz ve gazilerimiz olmak üzere bu toprakları vatan yapanları, üzerinde Cumhuriyet’i kuranları, devletimizi ilelebed kılanları rahmetle, saygıyla, şükranla anıyorum.
Aziz hatıraları önünde hürmetle diz çöküyorum.
Unutmayalım, hiç aklımızdan çıkarmayalım: Onlar bize sadece bir vatan ve bitmez tükenmez hürriyet aşkı bırakmadılar; ‘Düşman, geldiği gibi gider!’ simge sözüyle en kötü koşullarda bile umutlu olmayı da yeniden öğrettiler...