Yıkık değirmeni gezdim bu öğlen
Mazı zuhur etti, sanki bir şölen
Eli kulağında önü kara kış
Kışa göre şekil alır her bakış
Köylünün verdiği ikiye emek
Hayvana ot lazım insana ekmek
Harmanlar bittikçe zahra çoğalır
Köylü nefes alır çarık çıkarır
Taş olukta buğday arpa yıkanır
Kuruyunca elenip çuvallanır
Değirmen önüne yığılır çuval
Sırada her çuval sorulmaz sual
Değirmen arkının adı gandara
Su azalsa uncu düşer çok dara
Gandaranın suyu dolar oluğa
Çarklar döner taş da varır doruğa
Alttaki sabittir dönen üst taştır
Uncu kaşı beyaz sırtı da yaştır
Değirmen çakıldağı tane verir
Çuvallar güngörmüş kar gibi erir
Değirmenin sesi taş uğultusu
Çalışanda olmaz rızık korkusu
Has una lazımdır sabır ve hüner
Sabaha dek yanar şu unlu fener
Değirmene besmeleyle girilir
Cami gibi kutsal bir yer bilinir
Ekmek, nan-ı aziz, ederler taziz
Değirmen ununun ekmeği leziz
Sıcak ekmeklere yağlar sürerler
Er çocuğa iki dürüm dürerler
İnsan da danedir ezer şu felek
Kalmaz sırtta yelek ne elde elek
Topraktan simamız olacak zail
Hak kılsın cümlemiz ebede nail