‘Kubbeli Tiyatro’muz oldu!
Bir doğu mimarisi olan kubbeler, genelde camilerde, türbelerde ve bazı özgün binalarda olur. Ama artık kubbeli tiyatro da literatüre giriyor. Türkiye’nin ilk kubbeli tiyatrosu Erzurum’da açılıyor. Daha önce Palandöken Belediyesi tarafından nikah sarayı olarak yaptırılan, ancak sonrasında ekonomik sebepler nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilen bina, gösterişli kubbesi ile göz kamaştırıyor. Şu an Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile İl ve İlçe Nüfus Müdürlüklerine hizmet veren binanın arka tarafta kalan bir bölümü de Devlet Tiyatrosu’na tahsis edildi. Bir defa olamaz, olamaz denilen bir iş başarıldı. Belediye Başkanı Muhammet Sunar ile İl Kültür ve Turizm Müdürü Cemal Almaz’ın bu devir işlemlerinde ki gayretleri, çok kıymetli. Alanın razı, verenin razı olduğu bir anlaşmaydı ki, taktir etmemek haksızlık olur. Yoksa bugün öylesine yoğunluklu bir binayı değil, halen daha ortada kalmış, akibeti meçhul bir binanın dedikodusunu yapıyor olacaktık. Dekorundan, kostümüne, ışığından, ses sistemine varıncaya kadar modern donanımıyla Ekim ayından itibaren tiyatro severlerin hizmetine sunulacak olan binanın kubbesinin yansıra, 500 civarında açık ve kapalı otoparkı ile de dikkat çekiyor! 300 kişilik tiyatro binasının, 19 Ağustos’ta Kültür Yolu Projesi kapsamında etkinliklere katılmak üzere Erzurum’a gelmesi beklenen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy tarafından da gezilecek ve resmi açılışı yapılacak. Böylesine şık bir tiyatroya da artık şık oyunlar, şık oyunculuklar yakışır. Bu benim son kararımdır.
Kültür ve Turizm Bakanı gezmeye geliyor..
---
Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor!
İlgi alanıma girmediğinden olsa gerek, özellikle koyun yününün bu kadar değersiz olacağına dünyada inanmazdım. Herhalde bayağı bir eskilerde kalmış olmalıyım ki koyun yetiştiriciliği işine de giren işinsanı Şükret Volkan Yıldırım, yünlerden yakınmasa koyun yününün yine değerli bir şey olduğunu düşünüyor olacaktım. Yıldırım, ‘’Nereden girdik bu işe anlamıyorum. Haydi küçükbaş hayvan yetiştiriciliği kıymetli bir şey ama zahmeti inanılmaz. Hele hele o kırptığımız koyunların yünleri tam bir başa bela. Elimizden bir şekilde çıksın diye aklımıza ne geliyorsa yapıyoruz’’ dedi. Elinde şu an önemli bir miktarda yıkanmamış koyun yünü olduğunu söyleyen Yıldırım, her ne kadar ilgili kurum yöneticileriyle görüşmelerine rağmen satış konusunda bir destek alamadıklarını, bunun da Pazar sıkıntısından kaynaklandığını müşahede ettiklerini anlattı.
***
Dedim ya, bir zamanlar tereyağı fiyatı ile boy ölçüşmeye kalkan, satın almak için tüccarların birbirleriyle yarıştığı koyun yününün bugün pazarının olmamasında elbette etkenler var. Galiba birinci etken fabrikasyon üretim ve özellikle tekstil sanayi için Çin’den ithal yün gelmesi, fiyatının inanılmaz düşük olması. Diğer bir etken de, artık hazır yatak sanayiinin gelişmiş olması. İnsanlar biraz da zahmetli oluyor diye ne yatak, ne yorgan ne de başka bir şey için yüne daha bakmıyorlar bile. Aslında soğuk geçirmeyen, yanmayan ve buna benzer sayısız faydası da olan yünün yalıtım için inşaat sektöründe kullanımı gündeme gelebilir, o konuda çalışmalar varmış, haydi inşallah diyelim.
Eskiden tereyağı fiyatıyla boy ölçüşen koyun yününün şimdi dönüp yüzüne bakan yok!
---
Komşu komşunun sütüne muhtaç edilmiş, haberimiz yokmuş!
İşte ‘vay bana, vay’lar bana’ dedirten bir gelişme daha! Son yıllarda Erzurum’da sayıları giderek artan süt ve süt ürünlerinin tesisleri, ben sanıyordum ki buradan, kendi şehrindeki üreticiden alıyordu sütü. Oysa hiç de öyle değilmiş. Yoğurt, yağ ve benzeri süt ürünlerinin yapımı için gerekli sütün büyük bir bölümü meğer Erzincan’da geliyormuş. Bu arada anlıyorum ki, Ticaret Borsası’nın öncülüğünde başlatılan Soğuk Süt Zinciri uygulaması da bir yerde bu işin altından kalkamamış. Zira hiçbir surette Erzurum’dan arzu edilen miktarda süt toplanamıyor, Erzincan’a mecbur kalınıyormuş. Erzurum’da çoğu afilli firma da Erzurum’da ki soğuk Süt Zincirine önayak olmasına rağmen mecburen sütünü Erzincan’dan alıyormuş. Bunun da sebebi oradaki bu işle iştigal eden kooperatifin marifetli, kurumsal kimliğe kavuşmuş olmasındanmış. Demem o ki biz o kadar Erzurum için tarım ve hayvancılık merkezi diyelim ki, yeteri kadar süt bile toplayamıyor, komşu il Erzincan’a mecbur kalıyormuşuz. Erzurum’da ki firmalar bir şekilde Erzurum’da süt bulsa bile bu sadece yaz aylarında oluyormuş, kış aylarında ilaç için de olsa az miktarda süt bulunamıyormuş. Şaşırdım mı, elbette hayır! Süt dünyasında bir manzarayı ortaya koydum, bilin istedim..
Erzurum’da üretilen ürünler için o süt Erzincan’dan geliyor..
---
"Manzaraya talipsen, yokuşunda yorulmayı göze alacaksın!’’
‘’Yakın çevremden siyasete girmem konusunda bir hayli baskı geliyor zaman zaman. Bazen siyasete gireyim diyorum öğrencilerim gözümün önüne geliyor. Bırakamam ben onları diyorum içimden. Bazen bürokrat olayım, bürokrasiye gireyim diyorum, o zaman da boğaz manzaralı ofisim, rahatım aklıma geliyor. Sonra amaan, dünyayı ben mi değiştireceğim diyorum, hepsinden vazgeçiyorum’’ diyor Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr.Yusuf Yaşar. Pasinler’in medarı iftiharlarından olan, odun ateşindeki çayı ile adı tüm ülkeye yayılan Hacırüştü familyasından olan Yusuf Yaşar hoca ile, İstanbul ziyaretim esnasında Üsküdar’da ki boğaz manzaralı ofisinde buluştum. Son yıllarda ceza mahkemeleri usul ve şike-teşvik yasası ile ilgili yasal düzenleme önerileri ve kitapları ile hukuk alanında tanınırlık kazanan Prof.Dr.Yusuf Yaşar, her seçim öncesi bir şekilde ismi de dillendirilen biri olduğu için de siyaset düşünüyor mu, onu merak ederdim hep ve o merakımı gidermek için sordum. Siyaset düşünecek misin hocam?
Erzurumlu tanınmış hukuk adamı Prof.Dr. Yusuf Yaşar, Orhan Kemal gibi düşünüyor.
***
1984 yılında başlayan hukuk eğitimi ile İstanbul’u mesken tuttuğunu anlatan Prof.Dr.Yusuf Yaşar, kısa süreli dalgalanmalar yaşamasına rağmen şu an burada huzurunun yerinde olduğunu söyledi. Zaman zaman özellikle yakın çevresinin baskılarına rağmen siyasete ve bürokrasiye girmekten vazgeçtiğini belirten Yusuf Yaşar, ‘’Ben siyasette, bürokraside olacağım da ne olacak? Dünyayı ben mi kurtaracağım. Öğrencilerim benim herşeyim. Onlar benim için dünyaya değer. Benim dersimden geçer not alamadığında utanan, daha yüzüme bakamaz duruma gelen öğrencilerimi tanıyorum ve onlarla gurur duyuyorum. Çocuklarım gibi titrerim üzerlerine. Benim gibi hakim, savcı, avukat, akademisyen olsunlar yeter. 2006 yılındaydı sanırım. Biraz da rahmetli ağabeyim Ali Yaşar’ın çok ısrarcı olmasıyla MHP’den Erzurum vekilliği için aday adaylığım olmuştu. Ben bir defa o şansımı kullandım ve daha da kalsın, kullanmayı düşünmüyorum. Bana göre olmadı, belli ki olmayacak da. Beni lütfen manzaramla başbaşa bırakın’’ dedi.
---
700 kişiye daha başkan diyoruz!
Belediye Başkanları, daire başkanları, mahkeme başkanları, Oda, Borsa başkanları, komite başkanları, komisyon başkanları, spor kulüpleri başkanları, STK’ların başkanları derken, Erzurum’da ekstradan 700 kişiye daha başkan diyoruz. Onlar, aralarında Cami Yaşatma Dernek başkanlarının da olduğu dernek başkanları.. Eskiden Dernekler Masası olarak bildiğimiz şimdi adı İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürü Murat Güven ile dernek sayısı üzerine konuştuk. Erzurum’un Türkiye’de dernek sayısı anlamında 33’üncü sırada olduğunu söyleyen Murat Güven, ilçeler de dahil Erzurum’da farklı faaliyetlerde bulunan 700 dernek olduğunu belirtti. Bazı işlemleri yerine getirmediği için çok sayıda derneğin faaliyetini sonlandırdıklarını anlatan Güven, bu konuda derneklerin işleyişi anlamında reform gerçekleştirdiklerinin altını çizdi..
Dernek sayısında Türkiye’de 33’üncü sıradaymışız..
---
O maden suyunu istiyoruz!
Erzurum, maden ve enerji kaynaklarıyla zengin bir şehir. Kömüründen maden suyuna bir çok yeraltı kaynağı bulunan Erzurum’un bu anlamda en zengin ilçelerinden biri de Pasinler ilçesi. Son yıllarda ilçe Belediyesi tarafından modernize edilen kaplıcalar ile termal turizmde önemli bir yere gelen Pasinler, maden suyu da bulunan ama bu varlığını yeterince, hatta hiç kullanamayan da bir ilçemiz. 1970’li yıllarda ve sonrasında şişelenip dağıtımı da yapılan, ancak ne hikmetse gizli bir el tarafından durdurulan maden suyundan, bugün yetişen gençliğin haberinin bile olduğunu sanmıyorum. Bir zamanların kahverengi şişesi ile Pasinler’de bilhassa Ramazan aylarımızda soframızdan eksik olmayan, babalarımızın kasa kasa satın aldığı maden suyunun bugün esamesinin dahi okunmaması çok üzücü. Son derece köhne bir tesisten çıkarılan o maden sularını kana kana içerdik. Bugün sanki öyle bir madenimiz, öyle bir geçmişimiz yok diye davranıyoruz ya, şaşmaktan, şaşa kalmaktan kendimi alamıyorum. Bir süredir bu maden suyu ile ilgili bir şeyler yazmak istiyordum ama fırsat bulamıyordum. İzmir’e yerleşen Yalçınkaya Ayıkol adlı hemşehrimin kendi sayfasından maden suyumuzu istiyoruz diye son derece samimi bir şekilde yaptığı paylaşımı görünce, daha duramadım. Özellikle bu işlere kafa yorduğunu gözlemlediğim Belediye başkanı sevgili Ahmet Dölekli beyden bir müjde bekliyoruz ve o bizim için efsanenin dönüşünü bildirmesini istiyoruz. Bu benim son kararımdır.
---
TUTTUĞUM BABA SÖZLER :
Herkes doğru insanı bulmak ister, yanılmamak için. Oysa kimse uğraşmaz, doğru insan olmak için! (Sigmund Freud)
DUVARIN DİLİ :
Kafam dağınık olabilir, ama kimi nereye koyduğumu unutmam!