Harika takım arkadaşım, muhteşem öǧretmen Perihan Işık, 2023’ün ilk günü, kendi çevremde yaptığım bir akademik soruşturmaya yanıt yazmıştı.
Sevgili Perihan öğretmenim, o yanıta Little Boy adlı kitabıyla ünlenmiş Amerikalı çocuk edebiyatı yazarı Helen E. Buckley’dan (1918–2001) alıntıladığı çok çarpıcı bir anıyı da iliştirmişti. Metnin esas başlığı ‘Yeşil Saplı Kırmızı Çiçek’ olsa da ben, orijinal anlatıya harfiyen sadık kalarak metnin bir kıyısına okulu da iliştirmeyi seçiyorum izninizle.
Şimdi o güzel ve muhtemelen de gerçek hikâyeyi anımsama zamanı...
★★
Yeniden okul hikâyeleri (2):
Okuldaki büyülü çiçek
‘Bir sabah Küçük çocuk okuldayken Öğretmeni seslenmiş:
-Bugün resim yapacağız.
Küçük çocuk çok sevinmiş. Resim yapmayı çok severmiş. Her şeyin resmini yapabilirmiş:
Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler ve tekneler. Mum boyalarını çıkarmış ve başlamış çizmeye ama öğretmeni:
-Bekleyin! Daha başlamayın.
diye uyarmış sınıfı.
Herkes hazırlanana kadar beklemişler.
-Şimdi çiçek resmi yapacağız.
demiş öğretmen, küçük çocuk buna sevinmiş. Çiçek resmi yapmayı çok severmiş. Güzel güzel çiçekler yapmaya başlamış. Pembe, portakal rengi ve mavi, rengarenk çiçekler...
Ama öğretmeni
-Bekleyin! Ben size nasıl yapacağınızı göstereceğim.
demiş.
Tahtaya bir çiçek resmi çizmiş. Sapı yeşil, kendisi kırmızıymış.
-İşte böyle. Tamam şimdi başlayabilirsiniz.
demiş öğretmeni. Küçük çocuk bir öğretmeninin çizdiği çiçeğe bakmış bir de kendi çiçeğine...
Kendi çizdiği çiçeği daha fazla sevmiş ama bunu söyleyememiş.
Kâğıdın öteki yüzünü çevirmiş ve öğretmeninkine benzer bir çiçek çizmiş. Yeşil saplı kırmızı renkli bir çiçek...
Başka bir gün küçük çocuk kapıyı kendi başına açabilmeyi başardığında öğretmeni;
-Bugün hamur çalışacağız.
demiş.
Küçük çocuk çok sevinmiş. Hamurla oynamayı çok severmiş. Hamurdan çeşitli şeyler yapabilirmiş: Yılanlar, kardan adamlar, filler, fareler, arabalar, kamyonetler...
Hamurunu yoğurmaya başlamış.
Ama öğretmeni;
-Bekleyin! Daha başlamayın.
diye bağırmış yine ve herkes hazırlanana kadar beklemişler.
-Şimdi tabak yapacağız.
demiş öğretmeni, küçük çocuk da çok sevinmiş. Tabak yapmayı çok severmiş. Çeşitli boyalarda ve şekillerde tabaklar yapmaya başlamış.
Ama... öğretmeni;
-Bekleyin! Ben size nasıl yapılacağını göstereceğim.
demiş öğretmeni yine ve herkese derin bir tabak nasıl yapılır, göstermiş.
-İşte böyle... Tamam şimdi başlayabilirsiniz.
demiş öğretmeni.
Küçük çocuk bir öğretmeninin yaptığı tabağa bakmış, bir de kendi yaptığına. Kendi yaptığı tabağı daha çok beğenmiş ama bunu da kimseye söylememiş.
Hamurunu tekrar top haline getirmiş ve öğretmeninkine benzer bir tabak yapmış. Bu derin bir tabakmış. Çok geçmeden küçük çocuk beklemeyi öğrenmiş.
İzlemeyi de...
Öğretmeninkine benzer şeyler yapmayı da...
Ama çok geçmeden kendine özgü şeyler yaratamaz olmuş!
Daha sonra küçük çocuk ve ailesi başka bir şehirde yeni bir eve taşınmışlar. Çocuk, başka bir okula gitmek zorunda kalmış. Bu okul diğer okuldan daha da büyükmüş. Dışarıdan içeriye açılan bir kapısı da yokmuş.
Oldukça büyük basamaklardan çıkmak zorundaymış sınıfına ulaşmak için. Bir de uzun bir koridordan yürümek zorundaymış.
Daha ilk gün Öğretmeni;
-Bugün resim çizeceğiz
demiş. Küçük çocuk çok sevinmiş.
Öğretmeninin komut vermesini beklemiş ama öğretmen hiçbir şey söylememiş, sadece sınıfın içinde, öğrencilerin arasında gezinmiş. Küçük çocuğun yanına gelince
-Resim çizmek istemiyor musun?
diye sormuş
-İstiyorum
demiş küçük çocuk.
-Ne çizeceğiz?
diye sormuş küçük çocuk.
Öğretmeni;
-Buna sen karar vereceksin.
demiş.
-Nasıl çizeceğim?
diye sormuş bu defa küçük çocuk.
-Nasıl istersen öyle çiz!
diye yanıtlamış öğretmeni.
-Hangi renge boyayacağız?
diye sormuş küçük çocuk.
-Hangi renge dilersen...
demiş öğretmeni.
-Eğer herkes aynı resmi çizerse, aynı renkle boyarsa kimin yaptığını nasıl anlayabilirim ki?
demiş öğretmeni
-Bilmiyorum ama deneyeceğim!
demiş küçük çocuk.
Ve sonra pembe, portakal rengi ve mavi çiçekler yapmaya başlamış.
Yeni okulunu çok sevmiş, doğrudan ön kapıdan sınıfına ulaşan bir kapısı olmasa bile!’
★★
Başarmanın, bir şeyi yapmanın bin bir yolunu gösteren ama ‘Benim yaptığımı aynen yap!’ demeyen öğretmenleri sanki daha çok seviyoruz. Onlar bizim yaşam boyu unutamadığımız, büyüyünce de örnek aldığımız kahramanlarımız...
Ne dersiniz?
Sizin de geçmişten bugüne taşıdığınız öyle bir kahramanınız var mı?