Geçen hafta başladığım deprem dolayısıyla idarenin sorumluluğu konusuna bu hafta da devam edeceğim. Çünkü bu konu, yaşadığımız büyük felaket bakımından gerçekten büyük önem arz ediyor. Geçen haftam ki yazımda özellikle mücbir sebebin hukuk bakımından ne anlama geldiğini anlatmıştım. Mücbir sebep özü itibariyle idare bakımından onun yerine getirdiği faaliyetlerin dışında kalan ve idarenin öngöremediği veyahut önleyemediği birtakım olaylardır. Bu bakımdan bir sel, kasırga, toprak kayması da deprem de mücbir sebeptir. Mücbir sebep idarenin hem kusur hem de kusursuz sorumluluğu ortadan kaldırdığı kabul edilse de, günümüzdeki teknolojik gelişmeler ışığında, mücbir sebebin her olay bakımından ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Şöyle ki, idarenin sahip olduğu teknolojik bilgi, uzman personel, bu kadar araç gereç varken doğal afetleri önleme konusunda daha fazla imkanlara sahip olduğu kabul edilmesi gerekmektedir. Bilimin günümüzde geldiği noktaya baktığımız zaman elbette ki halen depremin önlenmesi mümkün olmasa da nerede ve hangi şiddette olabileceğini kestirmek mümkündür. Yaşadığımız elim deprem felaketi öncesinde deprem uzmanlarının depremden neredeyse 1 yılı aşkın süre önce bu bölgelerde depremin olma ihtimalinin yüksek olduğunu söylemeleri de bunun bir göstergesidir. Hal böyleyken depremin belli bir şiddetin üzerinde beklendiği bölgelerde de yapılacak binaların bu depremlere dayanacak şekilde yapılması zaruridir. Deprem önlenemez denilebilse de, öngörülemez diyemeyiz.. Yani özellikle deprem kuşağında yer alan bir ülke olduğumuzda göz önünde bulundurulduğunda, depremlerin beklentisinin yoğun olduğu şehirler bakımından depremin mücbir sebep olarak kabul edilmesi doğru olmayacaktır. Dolayısıyla, önünde uyması ve titizlikle yerine getirmesi gereken bir deprem mevzuatı varken buna uymayıp, gerekli tedbirleri almadığı gibi denetimleri de yapmayan idarelerin doğan zararlardan hukuken sorumlu tutulması gerekmektedir. Yaşanılan depremler sonucunda hakları ihlal edilenlerin yani uğramış oldukları maddi ve manevi kayıplarla ilgili olarak açacakları davalar tam yargı davalarıdır. Tam yargı davalarında Danıştay önceleri depremi idarenin sorumluluğunu kaldıran mücbir sebep olarak sayarken artık detaylı incelemeler teknik bilirkişilerden alınacak raporlar doğrultusunda karar vermekte ve peşin hükümlü davranmamaktadır. Yani Danıştay, deprem bu idarenin sorumluluğu olamaz gibi bir yaklaşımla davalara yaklaşmamaktadır. Konuya ilişkin 1999 Marmara depremi sırasında askerlik görevini yapan bir Mehmetçiğimizin ailesinin açmış olduğu maddi/manevi tazminat talepli dava idarenin kusurlu olduğu gerekçesiyle kabul edildiği gibi Danıştay tarafından da onanmıştır. Kanımca da gayet isabetli bir karar olmuştur. Sonuç olarak depremin önlenemez olduğu gerçeği karşısında öngörülebilir olduğu karşımıza böyle dikilmişken, idarenin günümüz şartlarında sahip olduğu imkanları ortaya koyduğumuzda idarenin deprem dolayısıyla oluşan zararlardan sorumlu olduğu yadsınmaz bir gerçektir.
Av. Arb. Selçuk YILDIZ