Cumhurbaşkanı Erdoğan, demografik yapıdaki dramatik değişime işaret ederek, "Bu konuyu her gündeme getirdiğimizde bizi eleştirmek, bizi yaftalamak, ezberlenmiş cümlelerle bize saldırmak dışında hiçbir şey yapmıyorlar ama en iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor. Mevcut tablonun devam etmesi hâlinde içinde bulunduğumuz asrın sonunda nüfusumuzun 10 milyon gerilemesi bekleniyor. Yani ülkemizi ve milletimizi özellikle nüfus konusunda endişe verici bir gelecek bekliyor" tespitini yaptı.
Nüfusun en önemli güç unsuru olduğunu, milletlerin önemli üstünlüğünün nüfustan geldiğini biliyoruz. Peki nüfus artış hızı dramatik biçimde düşmeye devam ederse ne olur? Bu soruya Prof. Dr. Erhan Afyoncu şu projeksiyonu yapıyor:
"Türkiye bir kâbusa gidiyor. Anadolu'daki Türk nüfusu hızla yaşlanıyor. Milletimiz kendisini toparlayamazsa, bu topraklardaki yaşama kabiliyetini kaybeder. Bu bir beka sorunudur. Cumhuriyet döneminde 1960'larda yanlış bir iş yaparak doğum kontrol sistemiyle Türk nüfusunu azalttılar. Bu, ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir."
Her yolu deniyorlar “LGBT”!
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Batı'nın bile kurtulmak için yollar aradığı cinsiyetsizleştirme politikalarının ülkemizde savunucularının olduğunu dikkat çekiyor. Muhalefet belediyelerinde arzı endam eden LGBT paçavralarına işaret ederek “Elbette mesele sadece muhalefetin ihanetiyle sınırlı değil, neoliberal kültürün özendirdiği hayat tarzının olumsuz etkileriyle de karşı karşıyayız. Toplumun temeli olan aile kurumu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehdit ve tehlike altındadır. Ailenin, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemin içindeyiz."
İnşaat sektörünün artık 4+1 veya 3+1 değil, daha ziyade stüdyo tarzı 1+1 konutlar yapmaya yöneldiğinin altını çizen Erdoğan, "Asıl tehlike budur çünkü gençler tek başlarına yaşıyor ve 1+1 ev onlara yetiyor.
"Daha önemlisi, karşımızdaki tablonun felaketimiz olduğunu anlamak için 10 yıl daha beklemeye gerek yok. Kendi nüfusumuzu, kendi insanımızla artırmak için bir dizi önlem aldık ve uygulamaya başladık. Ancak meselenin maddi teşviklerin ötesinde bir inanç, bir kültür, bir medeniyet tasavvuru olduğunu unutmamalıyız. Zihinleri değiştirmeden, kalpleri mutmain etmeden, bilhassa yanlış algıları yıkmadan hedeflediğimiz noktaya varamayız. Biz irfanımızı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Hatta pek çok noktada irfanımızı kaybettiğimiz de bir hakikattir. Ecdat on yıllar süren savaşlar, yokluklar, yoksulluklar, baskılar, zulümler döneminin taşlı yollarını irfanın rehberliğinde aşmayı başarmıştır. Biz de öyle yapacağız. Önce irfanımıza sahip çıkacağız, önce onu dirilteceğiz ve böylece kendimize geleceğiz."
Sorunun ekonomik nedenlerle olduğunu iddia eden birçok uzman, ekonomist vs. bugünlerde görmeniz mümkün. İlk bakışta doğru gibide gelebilir. Bu devirde 3 veya üstü çocuk nasıl bakılır, masrafları düşünülüyor mu? Diye haklı gibi sorularda sorulur.
Oysa Türkiye’nin kişi başı gelir payının çok düşük olduğu dönemlerde dahi nüfus artış hızı 2.5, 3’ün üzerindeydi.
Nüfus hızının düşmesinde yanlış uygulamalar, politikalar, milli kültür ve manevi değerlerin önemini kaybetmesi kadar, yaşam ve üretim biçimimizde ki değişimde oldukça etkilidir.
Kentli kadınların doğum hızı oranının düşük olduğunu görebiliyoruz. Kırsaldan şehirlere aşırı göçün nüfus üzerinde etkisi oldukça fazla.
Nüfus artış hızının kırsalda daha hızlı olduğu biliniyor.
Öyleyse sonunun çözümünde birazda kırsala nüfus yönlendirmesi de önemli bir madde olarak ele alınmalıdır.
Bunun için üretimin teşviki, köylerin yaşam şartlarının geliştirilmesi için kamu eliyle yapılacak yatırımlar önem arz ediyor