Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü, nükleer başlık sayısının bu yıl 13 bin 400'e düştüğünü açıklamıştı. Nükleer silaha sahip dokuz ülke ABD, İngiltere, Çin, Hindistan, Pakistan, Fransa, İsrail, Kuzey Kora, Rusya’dır. ABD’nin ve Rusya’nın yedişer bin civarında nükleer silahı var.
Uluslararası düzenin temsilcisi ve güvenlik şemsiyesi sözde NATO’dur. Üyesi olmamıza rağmen, ülkemize yönelik terörü destekleyen ve dünya genelinde büyümüş politik ve ekonomik sorunları beseleyen NATO ülkeleridir. Bu gerçek artık net bir şekilde her ülke tarafından bilinmektedir.
NATO, aynı zamanda bir Hristiyan güç birliğidir; aralarında halkı Müslüman tek ülke Türkiye’dir. Türkiye, Batı değerlerini (aynı zamanda NATO değerleri) korumayı taahhüt etmesine rağmen, örgütün ‘en tehlikeli ve baş belası’ ülkesidir. Neden? 1950’li yıllardan itibaren çok partili hayata geçtikten sonra Türkiye halkı, Batı yanlısı ve radikal laik yöneticileri ve partileri bir daha iktidara getirmemiştir. NATO ülkeleri, bu demokratik gelişmeyi asla kabul etmemiş, iktidardaki sağ muhafazakâr partilere karşı, aynı zamanda bir NATO kuvveti olan silahlı kuvvetleri harekete geçirerek, tam dört kez demokrasiye müdahale etmişlerdir. Rahmetli Erbakan’ın başına getirilen post modern darbenin gerçek faili de yine, NATO’dur.
Soğu Savaş yıllarında NATO, Sovyetleri ve Çin’i tehdit olarak göstererek, bir meşruiyet alanı oluşturuyordu, fakat Sovyetlerin dağılması ve Çin’in de emperyalist hedefler gütmemesi, NATO’yu, yeni bir öteki bulmaya itti: İslam. (Kökten dincilik, radikalizm, IŞID vb. kavramsallaştırmalar ve Ortadoğu’daki İslam’a iliştirilmiş terör örgütleri ve dinsiz örgütler (PKK gibi..), NATO ülkelerinin eseridir. Bu saat olmuş, bir NATO gücü olan ABD, Türkiye’yi bölmeye çalışan terör örgütlerine ağır silahlar dâhil, her türlü yardımı yapmaya devam etmektedir. Türkiye’nin, NATO’ya girmesini engellediği İsveç gibi ülkeler ise, Türkiye’yi tehdit eden terörist örgütlerin hamisi durumundadır.
Türkiye, uzun zamandır, bu gerçeği görmüş ve savunma sanayini güçlendirmeye başlamıştır; çünkü Türkiye NATO’ya güvenmemektedir. Türkiye’nin bölünme ve iç savaş tehlikesi karşısında NATO, asla bir güvence vermemiştir. Destekleri sözden ibaret kalmış, Türkiye’nin nerdeyse 40 yıldır mücadele ettiği terör örgütü, Suriye ve Irak topraklarında, NATO ülkeleri marifetiyle büyütülmüştür.
Hiçbir örgüt kalıcı değildir; NATO, dürüst insanların bir güvenlik teşkilatı olamadı. Sömürgeci güçlerin askeri teşkilatı olarak kuruldu ve kuruluş amacına göre de misyonunu sürdürmeye çalışıyor. NATO, insanlık için bir aldatmacadır. İsrail, Filistin topraklarını tamamen gasp etti, bunu sağlayan, NATO ülkeleridir. Yetmemiş, bölgede tek nükleer güç olarak İsrail’i donatan da yine Batı gücü, NATO’dur.
Nükleer silah teknolojilerine ulaşmak artık güç değil. İran’da yakın bir zamanda nükleer silaha sahip olacaktır; çünkü İran, NATO’nun hedef ülkeleri arasındadır.
NATO için stratejik düşman Müslümanlardır. İslam aleyhtarı her türlü sıfatlandırmanın kaynağı Batı’dır. Kur’an yakmak ve Hz. Muhammed (sav)’e hakaret etmek gibi fiiller, NATO ülkelerinde gerçekleştirilmektedir, Rusya’da veya Çin’de değil. NATO ülkeleri İslam karşıtlığını isteklendirme aracı olarak kullanmakta ve İslam coğrafyasını bölmeye, ötekileştirip istikrarsızlaştırmaya çaba sarf etmektedirler.
Türkiye, NATO’ya rağmen, milli savunma sanayiini geliştiriyor. İleri teknolojik savunma sanayii ürünlerinin ortaya çıkması milletimize heyecan, NATO ülkelerine ise öfke vermektedir. Kırk yıldır, Türkiye hariç, tüm NATO ülkelerinde istikrar temin edilirken, bilinçli olarak, Türkiye güvensizlik ortamında bırakıldı. Türkiye, şimdilerde hem savunma kabiliyetini artırmakta ve hem de gerektiğinde saldırı gücünü ileri teknolojik ürünlerle güvence altına almaya çalışmaktadır.
Gerçekte bir NATO kuruluşu olan Birleşmiş Milletler ise bir diğer güvensiz kuruluşudur. Beş daimi üyesi ne derse, BM’de o olmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ı, ‘dünya beşten büyüktür’ demeye mecbur bırakan BM, başta Filistin ve Irak facialara olmak üzere, hiçbir haksızlığa, kınama dışında, bir yaptırım uygulayamamıştır. BM’nin yapısal bozukluğunu her millet zaten yaşayarak bilmekte ve görmektedir.
NATO, Batı’nın siyasi ve askeri bir baskı ve sömürü aracıdır; BM de, onun meşrulaştırma araçlarındandır. NATO’nun genişleme çabası ise, uluslararası düzenin çökme endişesinden kaynaklanıyor. Dünya, Batı sistemiyle, sadece sömürüye ve adaletsizliğe muhatap oldu. Ama artık, dünya, NATO’yu ve BM’yi sorguluyor. Sadece Türkiye değil, Afganistan, İran, Pakistan, Irak, Suriye, Libya, Kuzey Afrika ve Asya ülkeleri, Çin, Rusya, Kuzey Kore, Afrika halkları, başta olmak üzere dünya nüfusunun en az dörtte üçü, nükleer silahlarını çoğaltmaya olmayanlar da edinmeye çalışıyor; uzun yıllardır sömürülen bu ülkeler, NATO ile en ağır sonuç olan nükleer çatışmayı da yadsımıyorlar.
NATO, BM ve küresel şirketlerin tahakkümü sona yaklaşıyor. Türkiye, vakti saati gelince, bu ‘zalim sömürgecilerle’ birlikte hareket etmeyecek, müstazaf (zayıf bırakılmış, ezilmiş) milletlerin safına öncü bir güç olarak katılacaktır.
Yüreğine sağlık. Harika bir yazı ulusal seviyede. Teşekkürler aziz dost
Teşekkür ederim Ahmet Hocam...